
Yüz Boynuzlu Viking

Olav, tüm Vikinglerin en korkunç olanıydı. Sadece çıplak elleriyle bir boğayla dövüşerek birkaç saniye içinde boyun eğdirebilirdi. İnsanların onun kim olduğunu bilmesini sağlamak için miğferi ve pelerini zafer kupalarıyla süslendi. Miğferinde yüzden fazla boynuz, pelerininin üzerinde bin değerli taş vardı; yendiği her düşman için bir taş.
Şehrinde, o geçerken herkes ona yol verirdi ama bir gün, yürürken dalgın dalgın kitap okuyan genç bir adam Olav’a çarptı. Olav çıldırdı. Genç adama sitem etti ve onu ölümüne bir dövüşe davet etti. Sıska genç adamın başka seçeneği yoktu; yapabileceği tek şey, bir şartla kabul etmekti:
– “Pek iyi göremiyorum ve seni tanımıyorum, bu yüzden seni çıkarabilmem için dövüş sırasında kaskını ve pelerini açık tutmana ihtiyacım var böylece seni görebilirim.”
Olav içten bir kahkaha attı ve genç adamın ahmakça durumunu küçümseyerek kabul etti, onu yok etme niyetiyle gence saldırmadan önce. Çocuk çevikti ve sadece Olav’ın pençelerinden sıyrılmayı başardı. Olav her saldırdığında aynı şey oldu ve kavga devam ettikçe genç adamın saldırılardan kaçması kolaylaştı. Herkes çocuğun nasıl oldu da bu saldırılardan kurtulduğuna inanmıyordu ancak Olav ilk darbeyi indirir indirmez hepsi onun ölüp gideceğini biliyordu.
Ama o darbe bir türlü gelmedi. Olav beş dakikadan fazla bir süredir saldırıyordu ve on dakika sonra ölü gibi yere düştü.
Birçok izleyici, genç adamın bir tür büyücü olması gerektiğini düşündü, ancak Virtensen adında bir tıp öğrencisi olan çocuk, herkese Olav’ın gururunun ve gösterişinin miğferinin ve pelerinin ağırlığı altına zaman ilerledikçe nasıl düşürmeye yettiğini göstermişti.
Olav kendine geldiğinde, iyi bir savaşçı gibi yenilgiyi kabul etti. O günden itibaren miğferindeki ve pelerinindeki gereksiz ganimetlerden kurtulup sade giysilere döndü.
Şimdi nereye giderse gitsin o da herkes gibiydi. Her yerde, yani savaş alanında yürüdüğü zamanlar hariç, çok sayıda boynuzu veya mücevherli peleriniyle değil, eşsiz gaddarlığıyla tanınmaya başladı.