Bir varmış, bir yokmuş. Gökteki yıldızlar kum tanelerinden daha çokmuş. O yıldızlarda ne olur, ne biter kimsenin haberi yokmuş.
İşte böyle bir zamanda, akşam; mavi tüllerini yeryüzüne şöyle bir yaymış. O akşam yıldızlar bir başka parlıyormuş. Gök ülkesinde bir şenlik varmış. Çocuklar heyecan içinde gökleri seyretmişler. Göklerde lunapark kurulmuş sanki. Galaksiler hızla dönüyormuş. Samanyolu; kocaman, kıvrımlı merdivenini kurmuş. Minik yıldızlar merdivenin üzerine çıkmış. Göklerde fırıldak gibi dönüyorlarmış. Bir yandan da onları seyreden çocuklara göz kırpıyorlarmış. Minik yıldızların neşesine diyecek yokmuş.
Ay bütün ışıklarını yakarak gökyüzünü aydınlatmış. Yıldızlar oradan oraya koşuyor atlı karıncalara biniyorlarmış. Kimisi göklerde saklambaç oynuyormuş. Biri saklanıyor, diğeri onu yakalıyormuş. Göklerde bu şenlik sürerken sevgili sevgi şekerleri yeryüzündeki bütün çocuklar göklere bakakalmışlar. Yıldızların neşeli oyunlarını seyre doyamamışlar. Uzay boşluğunda hamak kuran bir grup yıldız ise neşeyle sallanıyormuş.
Bir çocuk,
– Ah şu uzay salıncağı ne kadar da güzelmiş! Ona ben de binmek isterdim. Orada sallanmak kim bilir ne eğlencelidir, demiş.
Bir diğeri;
– Bakın, yıldızlar uçurtma yapmışlar. İpine bir de yıldız bağlamışlar. Gördünüz mü? demiş.
Yıldızların uçurtması o kadar güzelmiş ki… Çocuk, onu yakalayıp ipini bir daha bırakmak istemiyormuş. İpin ucundaki yıldızı bir eline geçirse onu sıkı sıkı tutacakmış.
Çocuk koşmaya başlamış. Bir yandan da;
– Yıldız uçurtması! Haydi gel ne olur. Seni tutmak istiyorum.
Göklerde asılı duran uçurtma hiç oralı olmamış. Çocuk var gücüyle bağırmış:
– Yıldız uçurtması!.. Beni duyuyor musun? Seni yakalamak ve bir daha hiç bırakmamak istiyorum. Benim olur musun?
Yıldız uçurtması o kadar uzaklardaymış ki. Üstelik fırıldak gibi dönen yıldızların sesinden onu duymuyormuş.
Çocuğun sesi uzay boşluğunda yankılanmış. Onu duyan bir kaç yıldız çocuğa doğru sarkmış ve şöyle demişler:
– Yıldız uçurtması senden çok uzaklarda. Onu yakalayamazsın.
Ağlamış çocuk;
– Onu yakalamak istiyorum. Söz veriyorum. Elimden kaçırmayacağım. Sıkı sıkı tutacağım. Lütfen onu benim için tutar mısınız?
Yıldızlar birbirleriyle göz göze gelmişler. Yıldız uçurtmasını yakalamak çok zormuş. İçlerinden en cesuru şöyle demiş:
– Küçük çocuğun üzülmesine daha fazla dayanamayacağım. Yıldız uçurtmasını ona getireceğim, demiş ve gitmiş.
Minik yıldız az gitmiş, uz gitmiş. Göklerin en yüksek yerinde yıldız uçurtmasının ipine ulaşabilmiş. Yıldız sapından sıkıca tutmuş. Onu çocuğa getirmek için çekmiş. Uçurtma o kadar ağırmış ki bir türlü yerinden kıpırdatamıyormuş. Minik yıldız ter içinde kalmış. Onu var gücüyle çekerek çocuğun bulunduğu evin üstüne getirmeyi başarmış. Çocuk neşeli çığlıklar atmış.
– Yaşasın, o artık benim oldu, demiş.
Tam o sırada minik yıldızın ayağı kaymış ve uzay boşluğunda hızlıca kaymış. Bütün çocuklar çok üzülmüşler. Hep bir ağızdan;
– Yıldız kaydı! Minik yıldız kaydı, demişler. Uçurtmayı isteyen çocuk ise çok üzülmüş. Yine de yıldız uçurtmasını tepesine kadar taşıdığı için minik yıldıza teşekkür etmiş.
O günden sonra yıldızların uçurtması hep göklerde asılı kalmış. Çocuklar her gece onu seyretmiş. Yardımsever minik yıldızı da tabi…
Derler ki; her gece göklerde hâlâ lunapark kurulurmus. Gök ülkesinde bir güzel oyun başlarmış ki varın siz seyredin. Yıldızlar sabahlara kadar oynaşıp dururmuş.