Dışarıda arkadaşlarım oyun oynuyorlar. Yanlarına çıkmak hiç de içimden gelmiyor. Hepsinin birer bisikleti var. Canları sıkılınca hep beraber gezmeye çıkıyor, gönüllerince eğleniyorlar. Ben ise yanlarına çıkmak bile istemiyorum.

Ödünç bisiklet istemek mi olurmuş? Vermedikleri zaman zoruma gidiyor.

Üzüldüğümü anneme hissettirmemeye çalışıyorum. Ben üzüldüğüm zaman o da üzülüyor çünkü.

Babam bizi terk edeli epey zaman oldu. Neden bizi bıraktı gitti ki hala sebebini anlayamadım.  Annem bir şeyler anlattı ama ben nedenini bir türlü çözemedim.

Arkadaşlarım dışarıdan bana sesleniyor “Gelmiyor musun oyun oynamaya” diye. “Gelmeyeceğim” diyorum sessizce. Ama yerimde bile duramadığımı bir bilseler.

Anneme “Bana bisiklet alabilir misin?” diye sormaya bile cesaretim yok. Annemin bizi doyurmak, bizi büyütmek için harcadığı çabayı bir görseniz. İçim cız etmesine rağmen anneme hep gülümsüyorum. Yaramazlık bile yapamıyorum. Çocuk dediğin biraz da olsa yaramazlık yapmalı değil mi? Yaramazlık yapmayı bile özledim inanın. İnsanı babasızlık çabuk olgunlaştırıyor anlayacağınız…

Bir tane kız kardeşim var. Adı Zeynep. O benden daha küçük. Bazı şeyleri benim kadar anlayamıyor. Onun için her bulduğu şey oyuncak hükmünde, sorun yapmıyor. Benim ise aklımda hep bisiklet var. Bir bisikletim olsa onunla istediğim yere gider, arkadaşlarımla beraber gezebilirdim.

Fakirliğin ne demek olduğunu yaşayarak öğrenmek bu olsa gerek. Hayat bana birçok şeyi çok çabuk öğretti.

Annem namaz kılarken ona bakıyorum. Her namazdan sonra yaptığı duada ağlaması benim çok dikkatimi çekiyor.

“Neden ağlıyorsun anne? diye soruyorum. “Ağlamıyorum oğlum! Bize şah damarımızdan daha yakın olan Rabbimize halimizi arz ediyor, dua ediyorum.” diyor. “Gözlerimden yaş akmasına bakma sen.”

Kapımızın zili çalıyor. Annem sevinçli bir ses tonuyla bana sesleniyor. “Yavrum bak seni kimler çağırıyor?”  Aceleyle sese doğru koşuyorum. Gözlerime inanamıyorum. Kapıda kırmızı kurdeleyle süslenmiş, masmavi rengiyle vitesli bir bisiklet duruyor. “Ne, nasıl, kim?” diye kekelediğimi hatırlıyorum.

Bisikleti getiren amca başımı okşayıp “Bu bisiklet artık senin. Güle güle kullan.” diyor. Şaşkınlıktan nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Amcanın eline sarılıp öpmek istiyorum fakat öptürmüyor. Amcaya sarılıp sevinç göz yaşları döküyorum.

Artık dünyalar benim olmuştu. Uzun zamandan beri hiç bu kadar sevinmemiştim. Rüzgarlar bile bana eşlik ediyordu artık. Dışarıya gururla ve sevinçle çıkmanın mutluluğunu yaşıyorum.

Annemin anlattığına göre bisikleti hediye eden kişi bir hayırsever komşumuzmuş. Allah ondan razı olsun. Beni o kadar mutlu etti ki. Adeta dünyalar benim oldu.

Yazan :Bayram MİROĞLU

You may also like

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir