Üç Sihirli Şey, Upuzun ve geniş gövdeli ağaçlarla kaplı kocaman bir orman
kenarındaki kasabada, Duru adında küçük bir kız yaşarmış. Günlerden bir gün Duru, sepetini alarak ormana meyve toplamaya gitmiş. Bir de ne görsün! Ağaçların hiçbirinde meyve yok!
Duru, “Bu meyveleri benden önce birileri mi topladı acaba?” diye düşünerek sağa sola bakmış, yürümüş, dolaşmış ama kimseleri görememiş. Yorulunca biraz dinlenmek için gövdesi kocaman olan bir ağaca sırtını yaslayarak oturmuş. Tam o sırada, çalıların arasındaki hışırtıyı duymuş ve bir kaplumbağanın önündeki yaprakları iştahla yediğini fark etmiş.
Duru, “Hah! Ormanda neler olduğunu belki kaplumbağa biliyordur” diye düşünerek usulca “Heeey Kaplumbağa, ormanda hiç meyve kalmamış, meyveleri kim topladı biliyor musun?” diye sormuş. Kaplumbağa, “Hayır, bilmiyorum” demiş. Duru ve Kaplumbağa meyvelere ne olduğunu merak etmişler ve birlikte araştırmaya karar vermişler. Biraz yürüdükten sonra Duru, “Acaba yarın devam etsek olur mu?” diye sormuş.
Kaplumbağa, çok görmüş geçirmiş ve de çok tecrübeliymiş. Duru’nun uykusuz ve yorgun olduğunu hemen anlamış; “Tamam, yarın devam edelim. Ama sen de akşam erken yatmayı unutma sakın” demiş.
Duru, elindeki boş sepetle meyveleri düşüne düşüne, yorgun argın eve gelmiş. O akşam iştahla yemeğini yerken ailesine Kaplumbağadan bahsetmiş. Fazla geç olmadan da anne babasına iyi geceler öpücüğü verip yatmaya gitmiş.
Ertesi sabah erkenden uyanan Duru, kahvaltısını etmiş ve Kaplumbağa ile buluşmak üzere, kolunda sepetiyle ormanın yolunu tutmuş. Üzerinde üç kuş yuvası ve kocaman dalları olan ağacı bulup Kaplumbağayı beklemeye başlamış. Bir süre sonra uzaktan Kaplumbağa görünmüş. “Kaplumbağa, seni sepetimde taşımama ne dersin, hem böylece daha hızlı gidebiliriz” demiş
Duru.
Kaplumbağa, “Çok iyi bir fikir!” deyince Duru onu sepetine almış ve birlikte yürümeye başlamışlar. Yol boyunca orman meyvelerini kimin toplayıp bitirmiş olabileceğini tartışıp durmuşlar. “Olsa olsa bir canavar olmalı” diye düşünmüşler ikisi de.
Birlikte yürürken, yolda rastladıkları tüm çiçeklere, kuşlara, “Meyveleri kim topladı, biliyor musunuz?” diye sormuşlar ama ne gören varmış ne de duyan. Duru’nun bacakları iyice ağrımaya başlamış, kolları da artık sepeti güçlükle taşıyormuş. Duru’nun yine yorulduğunu fark eden Kaplumbağa, “Aaaa! Bak
sen yine çabuk yoruldun! İyi uyumadın mı yoksa?” diye sormuş.
Duru, “Erkenden yattım, kahvaltımı da güzelce yaptım” demiş. “O zamaaaan” demiş Kaplumbağa. Belki de yeterince spor yapmadığın için güçsüzsün. Spor yapmış olsaydın kolların da bacakların da çok güçlü olurlardı, bu kadar çabuk yorulmazdın” demiş. Sonra eklemiş, “Uyku, sağlıklı beslenme ve spor üçlüsünün sihrini sen de çok yakında göreceksin.”
Duru, eve vardığında kendini çok yorgun hissediyormuş, “İyi ki bugün sepetimde meyve yok. Yoksa nasıl taşıyacaktım?” diye düşünmüş. Akşam yemeğinde
annesi ve babasına, olanı biteni ve çabuk yorulduğu için bir türlü canavarı bulamadıklarını anlatmış. Ormandaki bu yürüyüşler iştahını yerine getirmiş, Duru tabağındakileri silip süpürmüş. Hatta babası, sabah gücünü toplaması için de ona yine harika bir kahvaltı hazırlayacağına, annesi de spor hareketleri göstereceğine söz vermiş.
Duru, ertesi sabah odasının camından giren güneş ışığı, nefis bahar kokuları ve kuş sesleriyle uyanmış. Camını açıp mis gibi orman havasını içine çekmiş. Bugün kendisini çok daha zinde hissediyormuş. “Bugün o canavarı bulacağımıza eminim” demiş kendi kendine.
Şu kısacık zamanda bile gücü, kuvveti ve hatta neşesi artmış Duru’nun. Koşar adım annesinin yanına giderken, “Galiba bu üç sihirli şey gerçekten sihirli” diye düşünüyormuş. Annesiyle birlikte egzersiz yapmışlar. Duru, “Ne kadar da kolaymış, hem de çok eğlenceli” demiş annesine. Egzersiz sonrasında büyük bir iştahla babasının hazırladığı kahvaltıyı bitirmiş ve yine sepetini alarak, koşar adım ormanın yolunu tutmuş.
Ormanda Kaplumbağa onu bekliyormuş. Kaplumbağayı yine sepetine yerleştirmiş. Kaplumbağa, “Bugün çok iyi görünüyorsun küçük kız, enerjin de yerinde” diyerek göz kırpmış Duru’ya.
Duru, “Eveeet çok yerinde. Söylediklerinizi yaptım ve kendimi çok iyi hissediyorum” demiş. Birlikte yine ormanın içinde yürümeye başlamışlar. Hem sohbet ediyor, hem de karşılaştıklarına canavarı soruyorlarmış. Her yer tam da Duru’nun sevdiği gibi rengârenkmiş, İşte tam o sırada, yerde incecik bir ip dikkatini çekmiş. İpi takip etmişler… Veeee bir ipek böceğinin, topladığı meyveleri yediğini görmüşler. “Canavar dediğimiz bu minicik ipek böceği mi acaba?” diye düşünen Duru, İpek Böceği ’ne yaklaşmış. “Merhaba İpek Böceği! Ormanın bütün meyvelerini sen mi toplamışsın?” demiş.
İpek Böceği de, “Eveeeet! Rengârenk ipler yapmak için meyvelere ihtiyacım
vardı da! Ondan” demiş. Kaplumbağa da, “Meyveleri ye, renkli iplikler de
yap, ama baksana! Meyveler sana fazla gelmiş ve çoğu da çürümüş” demiş.
Duru ve Kaplumbağa, İpek Böceği ’ne, kimsenin meyve bulamadığından, ormandaki bazı canlıların aç kaldığından ve ağaçların da bir süredir meyve vermediğinden bahsetmiş. İpek Böceği hiç böyle düşünmemiş. Üzüntüyle, “Hadi bir şeyler yapalım, meyve ağaçlarının yeniden meyve vermesini sağlayalım” demiş.
Hep birlikte ne yapsak diye düşünürlerken Duru heyecanla Kaplumbağa ve İpek Böceği ’ne dönmüş, “Ben size fazla gelen meyveleri orman hayvanları için
dağıtabilirim. Ağaçlar yeniden meyve vermeye başladığında da, topladığım meyvelerden size getiririm. Olur mu?” demiş. İpek Böceği, “Harika olur! Harika! Hem herkes meyve yiyebilir, hem de ben renkli ipler yapmaya devam edebilirim” demiş sevinçle.
Duru, meyveleri orman hayvanlarına dağıtmış o gün. Meyvelerinin ziyan olmadığını gören ağaçlar yeniden meyve vermeye, orman da yeniden canlanmaya başlamış. Duru’nun bu üç sihirli şey sayesinde boyu
uzamaya, yanakları renklenmeye, kolları ve bacakları güçlenmeye başlamış.
Artık ağaçların en üst dallarından bile meyve toplayabilecek güce ulaşmış. Bu lezzetli meyveleri sunan ormanda, hep beraber sonsuza kadar mutlu yaşamışlar.
Fırat Akkemik
[…] ÜÇ SİHİRLİ ŞEY […]