Sultan Alparslan
Salih dede ile Ali bahçedeydi. Uzanıp saçını okşadı torununun. Dedi ki:
-Bugün sana şanlı tarihimizden anlatacağım bir hikâye. Hazır mısın? Sonra soracağım bir bilmece…
Keyifle sallayınca başını Ali, dedesi başladı konuşmaya:
-Kaçan altını kovalarken asker durdu birden. İleride bir adam oturuyordu yerde. Çok yorgun görünüyordu…
Yanında duruyordu tolgası ile zırhı. Altından yapılmaydı ikisi de. Başucundaydı atı.
Gemi çok süslüydü, eyeri de altındandı. Asker sessizce yanaştı adama.
Çıkardı yavaşça kargısını, tam atacaktı ki adam döndü ona yalvardı:
-Ben Bizans imparatoruyum, beni öldürme!
Asker esir aldı imparatoru. Ellerini bağladı da getirdi Sultan’ın otağına…
Söyle bakalım Ali, o Sultan kimdi? Torunu heyecanla cevap verdi:
-Sultan Alparslan mı?
-Evet, dedi dedesi. O büyük Sultan’a Allah nasip etti şanlı zaferi.
1071’de yıllardan ağustosun 26’sıydı.
Günlerden Cuma…
Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan Malazgirt’te kazandı muhteşem bir zafer…
Ona gönülden bağlı Sav Tegin, Ay Tegin ile diğer komutanları,
Ardından Artuk, Mengücük, Saltuk, Dânişmend ve Türkmen beyleri,
Uğruna canlarını feda eden Müslüman Türk askerleri…
Bizans kuvvetlerinin dörtte biriydi Selçuklu ordusu.
Tarihi değiştirdi Yüce Rabbin izniyle.
İşte bu imanı yüce, cesur mu cesur askerlerden biri,
Tek başına esir almıştı koca Bizans imparatoru…
Bu haber hemen ulaştı Selçuklu Sultanına.
Romen Diyojen’i elçiler de tanıyınca Alparslan ihsanda bulunup övdü o gösterişsiz askeri. Yaşlı adam uzaklara bakıp susunca, Ali sordu merakla:
-Sonra ne oldu dedeciğim? Selçuklu Sultanı pek merhametliydi.
-Mağlup imparatora davrandı şeref misafiri gibi.
Dostluk kurdu, vurmadı yüzüne yenilgisini.
O büyük hükümdar ve askeri işte böyle yiğitlerdi…
Yazan: Suzan ÇATALOLUK (Diyanet Çocuk Dergisi)