Su Tabancası

 

Gözlerini uzaklara çok uzaklara dikmiş bakınıyordu. Evleri köyün en tepesinde bulunuyor, evlerinin penceresinden ip misali uzanan kıvrım kıvrım yolu rahatlıkla görebiliyordu.

Şehirden gelen arabaları seyretmek Mehmet için heyecan verici bir şeydi ama bugün, babasının geleceği otobüsü beklediği için bakıyordu o yola.

İşte uzaklarda, beklediği köy otobüsü görünmüştü. Babası nihayet köye yaklaşmıştı. Mehmet babasının gelişini hiç bu kadar özlemle beklememişti. Ne zamandan beri hasretle beklediği su tabancasını kavuşacaktı. Arkadaşlarının hemen hemen hepsinin su tabancası vardı. Onlarla beraber artık o da su tabancasıyla oyunlar oynayabilecek, arkadaşlarıyla doyasıya eğlenecekti. Bunun hayalini kurmak bile ne güzel bir şeydi.

Mehmet için dakikalar bile geçmek bilmiyordu artık. Babasının kapıdan girmesini büyük bir özlemle bekliyordu. Annesi ise onu uzaktan gülerek izliyor “Mehmet acele etme yavrum. Elbette baban çok istediğin o su tabancasını sana almıştır.” diye sesleniyordu. Bunu biliyordu Mehmet ama özlem duyduğu şeye kavuşmayı çok istiyordu işte. Mehmet’in elinde değildi heyecanlanmamak.

İşte babası elinde eşyalarla kapıda belirdi.

“Baba! Hoş geldin, getirdin mi benim su tabancamı?!”

Babası Mehmet’in bu heyecanlı haline bakarak ve gülümseyerek

“Tabi getirdim aslanım! Al bakalım, arkadaşlarınla güzel güzel oynayabilirsin.”

Babasının boynuna nasıl da atlamıştı Mehmet. O kadar çok sevinmişti ki Rabbine şükretti. Ona güzel bir hediye getiren babasına da teşekkür etmeyi unutmadı tabi.

Tabancası masmaviydi. Sanki gökyüzünü oraya resmetmişlerdi. Bakmaya bile kıyamıyordu Mehmet. Artık bugün ikindi namazından sonra o da diğer arkadaşlarıyla beraber köy çeşmesinin bulunduğu tepeye çıkacak ve arkadaşlarıyla beraber oyun oynayacaktı. İkindi vakti oldu mu köy çeşmesinin etrafında tüm çocuklar toplanır, orası dolar taşardı…

Aşağıdan bir ses duydu. Bu, en sevdiği arkadaşı Ahmet’in sesiydi.  Ahmet de duramamıştı. Dün beraber dertleşmişler, konuşmuşlardı. O da arkadaşının su tabancasını merak ediyordu.

“Mehmet ne yapıyorsun, hadi gel oynamaya gidelim!”

 

“Dur geliyorum hemen.”

Annesinden izin alarak dışarı çıktı Mehmet.

“Su Tabancanı almış mı baban  Mehmet? Ben de çok merak ettim hadi göstersene bana.”

Gömleğinin altından gururla çıkardı Mehmet.

“İşte arkadaşım, yeni su tabancam. Nasıl beğendin mi?”

Ahmet de büyük bir hayranlıkla baktı tabancaya. Daha önce köyün hiçbir çocuğunda görmemişti böyle bir su tabancası.

“Çok güzelmiş arkadaşım. Benim de çok hoşuma gitti. Hadi hep beraber köy çeşmesine doğru gidelim. Hasan ve Ömer’in de gittiklerini gördüm.”

Koştura koştura, neşe içerisinde çeşmenin yanına vardılar. Çocuklar oyun oynuyordu. Mehmet de tabancasına su doldurmuş diğer arkadaşlarının arasına çoktan karışmıştı.

Derken beklenmeyen bir şey oldu. Mehmet o çok sevdiği su tabancasını elinden düşürdü. Su tabancası çatlamış ve içinde bulunan suların hepsi yere dökülmüştü. Mehmet o kadar üzüldü ki. Daha yeni almıştı babası hâlbuki. Ahmet, Mehmet’in ağladığını görünce yanına geldi.

“Ne oldu sana Mehmet?”

“Babamın daha bugün almış olduğu su tabancamı düşürüp kırdım. Şimdi be ne yapacağım?”

“Üzülme arkadaşım baban tekrar alır.” dediyse de Mehmet buna çok üzülmüş ve içerlemişti. Koşa koşa eve geldi. Annesi Mehmet’in erkenden eve gelmesine bir anlam verememişti.

“Yavrum ne oldu, hayırdır, erkenden eve geldin?”

“Anne yere düştüm ve babamın daha yeni almış olduğu oyuncağım kırıldı.”

“Ağlama yavrum! Bu hayatta bazen istemediğimiz şeyler olabilir. Buna üzülmemeli ve elimizde olan, bize verilen birçok nimete şükretmeliyiz. Rabbim bizlere sağlık vermiş, etrafı rahatlıkla görebileceğimiz gözler, eller ve akıl gibi birçok nimet vermiş. Dünya malına düşkün olma, şimdi elimizden gitse de Rabbim daha güzelini verir bize.”

Mehmet, annesinin söylediklerine hak verdi. Şimdi daha da huzurluydu.

Babasının sesiyle irkildi Mehmet ve ona doğru kafasını çevirdi. Babası annesiyle konuşmasını duymuş ve yanlarına gelmişti.

“Oğlum su tabancanı kırmışsın öyle mi?”

“Evet babacığım”

“Üzülme evlat, bak bakalım burada ne var?”

O da neydi? Babası elinde farklı bir su tabancası tutuyordu. Demek ki bir tane değil iki tane su tabancası almıştı. Mehmet nasıl da babasına sarılmıştı öyle…

Babasına ve annesine çok teşekkür eden Mehmet köy çeşmesinin bulunduğu tepeye doğru koşarken bir yandan da annesinin söylemiş olduğu nasihatleri düşünüyor ve Rabbinin ona vermiş olduğu bunca nimete karşı şükrediyordu.

“Elhamdülillah” diyordu.

Yazan: Bayram MİROĞLU

Çocukluk Anılarım

You may also like

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir