SORA BATIR, Bir zamanda Çora Batır denen bir batır (yiğit) varmış. Rus muharebe ediyor. Çora Batır’ın babası, annesi yaşlılarmış, fakirlermiş, muhacir gitmişler köylerinden. Bunlar, gide gide, gide gide bir köye varırlar. Evet, o köye vardıktan sonra orada oturuyor, ama, fakir. Köy halkı düşünüyor: “Bu kişi fakir” diyor, “buna bir davarcılık (tuvarşılık – çobanlık) verelim, bizim davarları gözlesin derler. Böyle yapıp yaşlı Nank, Çora Batır’ın babası, o
köyün davarcısı (çobanı) oluyor
O arada bu Çora doğuyor. Hani, bir sekiz-on yaşına kadar geliyor, ona da danalarını veriyorlar. Danalarına baksın, diye, geçinsin bu da bizim aramızda diye danalarına bakıyor, senede bir dana, iki dana, üç dana kazanıyor.
Bir gün, tarlada çocuklarla devamlı top oynuyorlar. O akranlarını yeniyor. Zaten oynarken, güreşirken her vakit akranlarını yeniyormuş. O sırada, Kıdırnebiy (Hızır), buna geliyor, “Yavrum” diyor, “ben bir Allah misafiri, yerini bulsam ” diyor, “yatardım” diyor. “Anan baban var mı?” diyor. Çora: “Var” diyor. “Sana benzeyen adam (yaşlı)” diyor. Ben alıp getiririm (götürürüm) seni bize” diyor.
Akşam üstü danaları geri çeviriyor, köye geliyorlar. Köye gelince, Çora ‘nın yanında bir adam da var. “Baba” diyor, “Ben o bir senede çalışıp kazandığım bir danayı keseceğim, köy yaşlılarını çağırıp bu adamı misafir edeceğim ” diyor. Babası: “Et yavrum” diyor. Fakir de olsa gönlü zengin.
İşte erkekleri çağırıyor, yemek pişiriyor, yiyorlar, eski dertlerini anlatıyorlar, sonra yatıyorlar. Sabah kalkıyorlar. Çora danalarını topluyor, babası da davan, gidiyorlar çöle. Adam, Çora ‘ya, “Yavrum, sen beni nereden aldıysan, oraya götürüp bırak!” diyor. Çora: “Olur baba, oraya götürürüm” diyor. Bunu alıp götürür. Kıdırnebiy (Hızır); “Buradan aldın buraya bırak” diyor. “Sağ ol, var ol, sırtın da yere değmesin!..” diyor. Sağlıkla kal! Sağlıkla git!” dedikten sonra adam yok olup gidiyor. Çora şaşıp da kalıyor. “Vay, bu nasıl şey bu?” diyor.
Akşam olunca babasına söylüyor. Babası, “Ey yavrum, böyle böyle yaşamışsın, sakın bunu birisine söyleme! ” diyor. “Bu, Tanrı’nın bir kişisi” diyor.
Çora on beş – on altı yaşına gelince, onsuz düğün oluyor, o sıralarda güreşleri hep bu kazanıyor. Kanlar da (Hanlar da) pehlivan besliyorlarmış. Pehlivanları getirip güreştiriyorlar, ne ediyorlar
Toktamış Han denen bir han varmış. Bu han Çora ‘yi işitiyor. Hanın da Aktasın Ali Bey adlı bir pehlivanı varmış. Bu pek mağrurmuş, pek güreşiyormuş. Bu pehlivanı Çora ile güreştireyim diye düşünür. Günlerden bir gün bir köyde düğün olur. Gençler damda oturup elma telliyorlar.* Kartagası (Erkeklerin ağası), sağ biy (bey), sol bey oluyor, eğleniyorlar, sonra güreş başlıyor. Aktasın Ali Bey ufak pehlivanlarını çıkarıyor, onları yıkıyorlar.
Aktasın Ali Bey kızıyor, kendi çıkıyor. Çora Batır ile güreşiyor. Çora, Aktasın Ali Bey’i bir yıkıyor, iki yıkıyor, ama ihtiyarlar Çora’tan hakkını yiyorlar. Çora en sonunda, alıyor Aktasın Bey’i olmadı diyenlerin üstüne götürüp sırt üstü bırakıyor. Sonra, “Oldu mu adamım ?” diyor Çora. “E, oldu oldu, yavrum” diyor.
Toktamış Han bir tay bırakmış imiş, tayı alıp çıkıp gidiyor. Evine varıyor, tayı dama bağlıyor, kendi geri dönüp düğüne geliyor.
Aktasın Ali Bey yıkıldığına, tayı da elden kaçırdığına küsüyor, alıp pehlivan arkadaşlarını gidiyor Çora’nın evine. Evde Narık kart varmış. “Nerede” der,
“Toktamış Han ‘dan aldığı tay?” der. Narık: “İşte, orada, damda” der. Aktasın Ali Bey tayı damdan çıkarıp arabasına bağlar, sonra eve girer. O zaman Çora’nın annesi onun korkusundan ölür.
Çora’nın bir şeyden haberi yok, düğünde oturup anlatıyor. O zamanlarda düğünler aylarca devam edermiş. Çora düğünün kartagası eken (baş ağasıymış). Oturduğu yerden bakıyor, kapıdan babası girip geliyor. Çora
meseleyi anlıyor. Bir şey olduğunu anlıyor. Ayakçı Beyi çağırıyor: “Kapıdan giren o adama bir ballı boza ver, içsin!” diyor
Ayakçı Bey, Narık karta: “Kardağasının çok selâmı var, sana bir ballı boza gönderdi” diyor. Adam: “Sağ olsun!” der, ballı bozayı çeker.
Çora, Ayakçı Beyi gene çağırır: “Sen ona bir tane daha ver, hem içsin hem söylesin!” der. Adam, alır ballı bozayı, yarısını içer, yansını da koyar masanın üstüne, söyleyip ağlar:
“Aktasın Ali Bey
Böğrü benli bey
Düşman görünce deli bey
İkindi ile akşam arasında
Geldi bey
Baban yaşlı Narık’ın
Başını gözünü tartakladı bey
Kardeşin Kanibek ile
AnanAysılv’a
Gelmez korluklar yaptı” der.
Çora dayanamaz. Yerini arkadaşlarından birine emanet eder: “Ben şimdi gelirim” der. Dışarı çıkar, babasına bakar, Koray Moray (kamışa benzer bir bitki) toplayan bir topal atı varmış dışarda, o at duruyor. Babasına: “Nerede o toy?” der. Babası: “Aldı, tayı da aldı” der.
Topal ata biner, ama, o at Tanrı’nın emriyle düldül olmuş, yıldırım gibi olup uçar.
Aktasın Ali Bey arabasıyla, arkadaşlarıyla yolda giderken arkasına bakar, bir ateş gibi, bir yele geliyor, anlıyor Çora olduğunu. Ne yapsın, kaçmanın, kurtulmanın çaresi yok. Oturup, söyler:
“Çek Çoram, çek Çoram
Atının başını çek Çoram
Atını aldıysam vereyim
Kendini de şey altına böleyim” diyor.
Çora gelip, öyle yapıp söyler:
Atımı aldıysan verirsin Özümü
(Kendimi) şey altına bölersin Ya
kardeşime, anneme kötülüğünü Onu
nasıl yaparsın” diyor.
O zaman Aktasın Ala Bey kurtulamayacağını anlıyor. Çare yok, vuruşacaklar. Yaşlarını soruyorlar; o zaman öyleymiş, hangisi büyükse, hamle onun oluyormuş. Hanı, Çora “Ali Bey çek okunu ” diyor. Aktasın Ali Bey çekiyor. Ok, Çora’nın atının kuyruğunun altından çıkıp gidiyor. Gene Çora: “Artık benimki mi ambe?” diyor. Aktasın Ali Bey “Seninki” diyor. Çora okunu çekiyor, Ali Bey’i göğsünden vuruyor, orada bırakıyor. Atına binip Aktaş Bey’in evine varıyor. Annesi ile kız kardeşini alıp geliyor.
Babasına: “Bu annemin yerine ana olsun, bu kızını da sana emanet ediyorum, düğünü bitirip geldikten sonra, bunu nikahlayıp alırını” diyor. Atına binip gene düğüne gidiyor. O zamanlar düğünler kırk gün kırk gece sürüyormuş.
Düğün bittikten sonra, Çora geri dönüp evine geliyor. Düğüne gittiği zaman, babasına Ali Bey’in anasını ana yerine, kız kardeşini de kendine nikahlayacağını söylemiş. Kızın annesi bir kötülük düşünüyor: “Biz bu
herifin elinden kurtulamayacağız, öyleyse bir kötülük yapalım da babasıyla ikisinin arasını bozalım! diyor.
Kızı: “Ne yapalım” diyor. Bir ebe getiriyorlar, karnına yastık-mastık koyup, kızı yatağa yatırıyorlar. “Çora sert adam o, ne oldu deyince sana?” diyor kızına, “Bana ne ettiyse baban etti deyip, söyle” diyor. Öyle mi? Öyle
En sonunda, Çora gelir, anası ile kızı anlaştıkları gibi yaparlar. Çora, hırslı kişi, kızar: “Çağırınız babamı!” der. Çağırırlar. “Babam” der, “gözüme görünme” der. Sövmez, vurmaz. Babası gene geri dönüp söyler: “Yavrum” der, “ne oldu?” der. “Bu işe bir kötülük girdi” der. “Olacak şey değil” der. Çora, “Yok, yok olup git” der. Nereye gidersen git, gözüme görünme! der. Babası:
“Öyleyse, bana izin ver, eski bir okum vardır, onu alayım da gideyim!” der. Alıp okunu kapıya gelir, sağlıkla kal deyip gider.
Narık gider. Az gider, uz gider, bir gün iki gün yol gider. Şatırman dağlık (Çadırdağ) denen bir dağlık varmış o tarafta. Şatırman dağlığa varır. Zaten gençken o orada yaşıyormuş. Av-mav vurup, öylece geçiniyormuş.
Çora’nm hanımı bir gün: “Ey Çora, şu Şatırman dağlığa gidelim, babam kışlık yiyeceğini hep şu dağdan alıyordu “diyor. Çora: “Gidelim” diyor.
Atı, arabayı koşuyorlar, gidiyorlar. Şu dağın kenarına varıyorlar, atların koşumlarını çıkıyorlar, gönderiyorlar, tışavlap, kendileri dağ içine ava çıkıyorlar. Dağda önlerine bir yaşlı keçi çıkıyor. Keçiyi yaşlı adam da görüyor, Çora da görüyor. Bir tarafta Çora, bir tarafta yaşlı adam. Keçi ortada. Okunu çeken yaşlı adam kaburgasından vurur.
Çora’nın babası giderken: “Yavrum bu işte bir hile var, bu düzelir inşallah.” İlle benim kadrimi iki okun ucu bir yere gelince anlarsın” demiş.
O geyiği Çora da vuruyor. Genç olduğu için, Çora keçiye gidiveriyor, tez varıyor, babasından daha evvel varıyor. Bakıyor, keçi o taraftan da vurulmuş. Düşünüyor, benim babam burada, diyor. Aklına “Şırrr!” edip geliyor:
“İki okun ucu bir yere gelince, benim kadrimi bilirsin!” diyen babasının söylediği sözleri.
Hani, Narık kart da öksürüp, yutkunup, zavallı geliyor. Hani, öpüşüyorlar, konuşuyorlar, Çora babasından helâllik istiyor, helâlleşiyorlar, eve geri dönüyorlar, gene de önceki gibi muhabbetle yaşıyorlar.
[…] SORA BATIR […]