Serçenin Oyunu

Adamın biri, bir gün, yolda bir serçe yakaladı.

Serçe, adama:

‘Benden ne isti yorsun, bu bacaktan, bu baştan, bu boyundan ne umuyorsun?

Beni bırakırsan sana fayda verecek üç söz belletirim.

Birini elindeyken söylerim, ama ikinci sözü, uçup ağaca konar, emin olurum, orada söylerim.

Üçüncüsünü de dağın tepesine varınca söyler, orada anlatırım’ dedi.

Adam:

‘İlk sözü söyle bakalım’ dedi.

Serçe:

‘Adamsan’ dedi, ‘elinden çıkan bir şeye hiç bir zaman üzülme.’

Adam verdiği sözü tuttu, onu özgür bıraktı .

Serçe hemen uçup ağacın dalına kondu.

Orada ikinci sırrı söyledi:

‘Olmayacak bir şey duydun mu onu açıkça görmedikçe inanma.’

Sonra dağın tepesine uçup kondu, orada da:

‘Ey şanssızlıktan dertlere uğramış adam’ dedi, ‘karnımda iki tane değerli inci vardı, her birinin ağırlığı tam yirmi gramdı.

Beni öldürseydin inciler senin olurdu.

Oysa serbest bıraktın, bu büyük bir hataydı.’

Adamın kalbi duracaktı .

Şaşırıp parmağını dişlemeye koyuldu.

Serçeye;

‘Uçsuz bucaksız hasret denizine daldım gitti , bari üçüncü sözü de söyle’ dedi.

Serçe dedi ki:

‘Galiba senin zerre kadar aklın yok ki önce söylediğim iki sözü unuttun gitti.

O iki sözün birini bile doğru düzgün dinlemedikten sonra, üçüncüsünü ne diye istersin?

Sana, elinden çıkana hayıflanma, ey ahlaklı temiz adam, olmayacak şeye inanma demiştim.

Oysa sen, elinden çıkardığın şeye bir hayli hayıflandın.

Sonra sana olmayacak bir şey söyledim, ona da inanıverdin.

Benim etim bugün iki gram gelmez.

Geceleri bile aydınlatan kırk gram ağırlığındaki iki inci, nasıl olur da karnıma sığar?’

Sözünü bitirince dağa doğru uçtu.

 

You may also like

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir