Pembe Kurbağa, Çooook uzaklarda çiçekleri hiç solmayan bir köy varmış.
Günlerden bir gün bu köye yaşlı bir adam gelmiş. Köylüler, bu yaşlı adamı sırayla evlerinde misafir etmeye başlamışlar. Yaşlı adam da her akşam misafir olduğu evin çocuklarına masallar anlatıyormuş.
Bir süre sonra yaşlı adamın masaları o kadar ünlenmiş ki, çocuklar her gün bu masalları dinlemek için, “Masalcı dede bize de gelsin” demeye başlamışlar.
Köydeki çocuklardan biri olan Doğa, arkadaşlarına, “Yaşlı dedenin masallarını siz de benim gibi her akşam dinlemek ister misiniz? O zaman akşamları köy meydanında toplansak, masalcı dede bize masallar anlatsa, biz de dinlesek…” demiş. Çocuklar “E-veeet! çok isteriz” demişler.
Vee çocukların Masalcı Dedesi olan bu yaşlı adam, her akşam köy meydanındaki ateşin etrafında dizilen çocuklara masallar anlatmaya başlamış.
Yine böyle bir akşam, Masalcı Dede yeni masalını anlatmaya başlamış.
Yemyeşil ağaçlarla çevrili, kıvrıla kıvrıla akan derede, rengi pembe olan bir kurbağa yaşardı. Diğer kurbağalar, bu kurbağayla oynamak istemez, bir
de rengi yüzünden onunla alay ederlerdi. Bu pembe kurbağa çok ama çok yalnızdı.
Bir gün Pembe Kurbağa tüm çimenleri yemeye karar verdi. Çünkü böylece renginin yeşile döneceğine inanmıştı. Ve gerçekten de rengi yeşil oldu!
Ama, çimenlerin hepsini yediği için köydeki diğer hayvanlar yiyecek çimen bulamaz oldular.
Çocuklar heyecanla hikâyeyi dinlerken kimi üzülüp, “Aaa, hayvanlar aç kalacak!”, kimi “Kurbağa nasıl da yeşil oldu?” kimi de, “Neden kimse onunla
oynamıyor ki? Yazııık…” diye kendi aralarında konuşmaya başladılar. Masalcı Dede çocukların gözünün içine bakarak, “Söyleyin bakalım, kim Pembe
Kurbağanın köyüne gitmek ister?” diye sormuş.
Doğa, içten içe o köye gitmeyi çok istemiş ve birden, “Masalcı Dede, Masalcı Dede, ben gitmeyi çok isterim” deyivermiş. Diğer çocuklardan da “Ben de, ben de…” sesleri gelirken gitmeye ilk cesaret eden Doğa, “Evet, evet… Ben giderim” demiş tekrar istekle. Masalcı Dede, Doğa’yı yanına çağırmış, “Doğa, şimdi bu masala girecek ve kendi maceranı yaşayacaksın. Biz de gözlerimizi kapatacağız ve seni heyecanla izleyeceğiz” demiş yumuşacık sesiyle. Herkes merakla Masalcı Dede’nin söyleyeceklerini kaçırmamak için dikkat kesilmiş. Doğa, “Nasıl gireceğim peki masala?” diye kalbi çarparak sormuş. Masalcı Dede, “Gözlerini kapatarak Doğa” diye yanıtlamış.
“Haydi bakalım, herkes hazır mı?” diye seslenmiş Masalcı Dede. Çocuklardan “Eveeeeeet!” cevabını alınca, tüm çocuklardan gözlerini kapatmalarını istemiş. Doğa da gözlerini kapatmış. Veeeee… Kendini birdenbire
Pembe Kurbağanın yanında buluvermiş.
Doğa, “Merhaba” dediğinde çok mutlu oldu Pembe Kurbağa. Uzun zamandır yanına gelen ve onunla konuşan kimsecikler olmamıştı. Ne güzel bir sesi vardı bu kızın. O da hemen, “Merhaba, ben Pembe Kurbağa” dedi. Pembe Kurbağa ve Doğa, bir limon ağacının altına oturup uzun uzun konuştular. Pembe Kurbağa, adının neden pembe, renginin de nasıl yeşile döndüğünü,
çimenleri yediği için diğer hayvanların aç kaldığını ve sonunda da köy halkının ona kızgın olduğunu bir bir anlattı.
Tam o sırada ağaçtan bir limon düşüverdi. Doğa, “Aaa, limon… Çok severim ben limonu. Sen hiç limon yedin mi?” diye sordu Pembe Kurbağa’ya. Pembe Kurbağa, “O çok ekşi bir şey değil mi? Hep öyle olduğunu duydum, hiç tadına bakmadım” dedi. Doğa hemen limonun ucundan ısırdı, yüzünü ekşiterek, “Evet, biraz ekşi ama yine de tadına bakmalısın” diyerek ağzını açan kurbağanın ağzına birkaç damla limon suyu damlattı.
Pembe Kurbağa, “Aaaa! Bu da ne? Ekşiiii!” diyerek yüzünü buruşturdu ve ikisi de çılgınca gülmeye başladılar. Gözlerinden yaşlar gele gele karınlarını tuta tuta güldüler. Gülmek ikisine de çok iyi geldi. Sonra limondan biraz daha alıp yine çılgınca gülmeye başladılar. Sonra bir kez daha… Artık gülmekten
iyice yorulduklarında Doğa, “Ne yapacağımızı biliyorum” diyerek elindeki limonu gösterdi ve sevinçle ayağa fırladı. “Benim yaşadığım köye masalcı bir
dede gelmişti. Güldüren limonun masalını dinlemiştim. Ne kadar şanslıyız ki limon yanı başımıza düştü. Bu limon kızgın köy halkına iyi gelecek, çünkü
gülmek herkese iyi gelir” dedi. Pembe Kurbağa çok mutlu olmuştu. Doğa ile hemen toplayabildikleri kadar limonu toplayıp köyün yolunu tuttular.
Çimensiz toprak yolda yürürlerken, Pembe Kurbağa, “Çimenler bir an önce çıkar umarım” diye düşündü. Köye vardıklarında hava kararmak üzereydi. Köylüler evlerine çekilmişler, etrafı ekmek ve yemek kokuları sarmaya başlamıştı. Bu limonları köylülere yedirebilmek için Doğa ve Pembe Kurbağanın bir yol bulmaları gerekiyordu. Doğa’nın aklına köylülerin her gün
evlerine su alıp götürdükleri su kuyusu geldi. Hemen Pembe Kurbağa’ya seslenerek, “Pembe Kurbağa! Bu limonları sıkıp su kuyusuna dökelim mi? Böylece köylüler suyu limonlu içer” dedi gülerek.
Limonları son damlalarına kadar su kuyusunun içine sıktılar. O kadar yorulmuşlardı ki, oturdukları yerde uyuyakaldılar. Sabah kahkaha sesleriyle uyandılar. Pembe Kurbağa ve Doğa sevinçle birbirlerine baktılar. Başarmışlardı! Köylülerin keyfi yerindeyken Pembe Kurbağa’yı dinlemeleri ve anlamaları daha da kolaylaşacaktı. “Haydi!” dedi Doğa, “Merak etme! İşe yarayacak.”
Pembe Kurbağa, yüksekçe bir yere çıktığı sırada, meydandaki
köylüler kahkahalarla gülmeye devam ediyordu. Pembe Kurbağa’yı görenler meraklı gözlerle onu izliyordu. Nihayet bir sessizlik olunca Pembe Kurbağa konuşmaya başladı.
“Merhaba, ben Pembe Kurbağa, bakmayın şimdi yeşil olduğuma. Daha önce rengim pembeydi ve kimse benimle oynamıyordu. Kendimi çok yalnız hissediyordum. Diğer kurbağalar gibi rengim yeşil olursa, yalnız kalmam diye düşündüm. Çimenleri de bu yüzden yedim. Onları yerken hayvanlara ve size
zarar vereceğimi hiç düşünmemiştim. Çok özür dilerim” dedi.
Köylüler, Pembe Kurbağayı dikkatle dinlediler ve onu anladılar. Hem çimenler de yavaş yavaş çıkmaya başlamıştı bile. Böylece herkesin keyfi yerine gelmişti. Bir süre sonra köyde her şey eskisi gibi olurken, Pembe Kurbağa da arkadaşlarıyla oyunlar oynuyordu. Doğa’nın sayesinde neşelenen köylüler ve Pembe Kurbağa, Doğa’ya teşekkür etmek için, köylerinin hiç solmayan
çiçeklerinden bir taç yapıp ona hediye ettiler.
Doğa ve çocuklar gözlerini açtığında kendilerini ateşin etrafındaki masal çemberinde bulmuşlar. Doğa’nın başındaki çiçekli taç da duruyordu. Masalı çok seven çocukların coşkulu alkışları gecenin sessizliğinde yankılanmış ve taaaa Pembe Kurbağanın köyüne kadar ulaşmış.
Fırat Akkemik