Ey dostlar! Dinleyiniz. Bu hikâye bizzat bizim gerçek durumumuzu ortaya koymaktadır.
Bundan önceki bir zamanda bir padişah vardı. Din ve de dünya mülküne sahipti,
Tesadüfen bir gün bu padişah, avlanmak için yakın adamlarıyla ata bindi.
Padişah ana yolda bir cariye gördü ve bu cariyenin kölesi oldu.

Can kuşu sanki kafeste çırpınıyordu. Mal verdi, bu cariyeyi satîn aldı.
Onu satın alıp nasiplendi; ancak bu cariye ilahî takdirle hastalandı.
Birinin eşeği vardı, semen yoktur semer buldu, eşeği kurt kaptı!
Testisi vardı, su bulamıyordu; suyu bulunca testinin kendisi kırıldı.

Padişah sağdan soldan hekimleri toplayarak dedi: Îkimizin canı sizin elinizdedir.
Benim canım kolaydır, canımın canı odur. Dertli ve âcizim, dermanım odur,
Canıma derman bulan kişi hazinemi, inci ve mercanımı kazanacak.
Hepsi ona dedi: Canımızı tehlikeye atalım, anlayışımızı toplayıp bir araya getirelim.
Her birimiz bir dünya Mesîh’idir. Elimizde her elem için bîr merhem vardır.
Kibirlerinden “Allah dilerse” demediler, Allah da onlara beşerin acizliğini gösterdi.
istisna bırakmamaları gönüllerindeki katılıktandır, yoksa amacım görünüşteki inşallah demek değildir.

Nice sözünde istisna getirmeyenin canı, istisnanın canıyla birliktedir.
ilaç ve tedaviden ne yaptılarsa hastalığı arttı ve ümit gerçekleşmedi.
Bu cariye hastalıktan kıl gibi oldu. Padişahın gözü, kanlı gözyaşıyla ırmak gibi oldu.
ilahi takdirle safra ilacı sirkengebin, safrayı artırdı. Kabız ilacı bademyağı da peklik yaptı.
Helîleden ishal kesildi, peklik oldu. Su İse, ateşe petrol gibi yardımcı oldu.

Mesnevi’den…

You may also like

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir