Ormancı
Aynı yolda yürüyordu yine. Her gün gidip geldiği bu patikayı kim bilir kaç kez arşınlamıştı. Bu orman onun için hem ekmek kapısı hem de sırdaştı. Bir elinde baltası bir elinde ipiyle nice yolları aşmıştı. Ormandaki onca hayvan bile kendisini tanır onun geçeceği yollarda onu beklerlerdi. Hayvanların her biriyle azığını paylaşan bizim ormancı, başına gelen o olayı hatırladıkça çok üzülür pişmanlık duyar ve gözünden birkaç damla yaş dökülürdü.
Aslında babası sık sık “Oğlum sakın yaş ağaç kesme!”, “Hayvanlara ve hiçbir canlıya zarar verme!”, “Çevreni kirletme”, “Helalinden kazan ve kazandığından muhtaç olanlara ver” diye nasihat ederdi.
Babasının bu nasihatleri kulağının birinden girer diğerinden çıkardı. Babası tecrübeli bir ormancıydı. Hayatın meşguliyeti içinde yoğrulmuş ve tecrübe kazanmıştı. Oğlunun da güvenilir, iyi huylu, helalinden para kazanan bir insan olması için uğraşır dururdu. Bizim ormancı ise babasının dediklerinin aksine her türlü yaramazlığı yapmaya devam ederdi. Derken bizim küçük ormancı büyüdü ama babasının dediği gibi dürüst biri olmayı başaramadı.
Bizim ormancının hayatında değişiklik yapan olay tam da şöyle gelişmişti…
Günlerden bir gün eline baltasını almış, vurdum duymaz bir şekilde etrafına zarar vere vere yürüyordu. Ormandaki ağaçları yaş-kuru demeden kesiyor, ormana zarar veriyordu. Bir ağaç daha gördü. Gülerek: “Şu ağacı da keseyim, yaş ağacı kesmeme babam kızacak ama olsun, fazla yol almadan erkenden evime de dönmüş olurum.” dedi ve ağaca yöneldi. Baltasını kaldırıp tam vuracaktı ki karşısında o güne kadar hiç görmediği bir kurt gözlerini ona dikmiş bakıyordu. Kalbi hızlı hızlı çarpmaya başladı. Heyecanı tavan yaptı. Vücudunun her yeri titredi. Adeta olduğu yerde dondu kaldı.
Kurt yavaş yavaş ona doğru yaklaşmaya başladı. Bizim ormancı ne yapacağını bilmeden koştu. Bir yandan arkasına bakıyor diğer yandan koşmaya devam ediyordu. Fakat kurt onu kovalamıyordu. Ayağı taşa takıldığı gibi yuvarlanmaya başladı. Uzun bir süre tepeden aşağıya yuvarlandıktan nehrin kenarında buldu kendini. Ne zamandır baygın yatıyordu kim bilir. Yavaşça elini cebine atıp telefonunu çıkardı. Telefonunun camı kırılmıştı ama çalışıyordu. Hemen babasını aradı. Durumu anlattı. Babası onu bulduğunda bir çok yeri kırılmıştı. Aylarca yataktan çıkamadı.
Bu süre zarfında çok düşünmüş, yaptığı hataların farkına varmıştı. Kendi kendine söz veren bizim ormancı ayağa kalktığı günden itibaren kendisine çeki düzen vermiş, babasının nasihatlerini kulağına küpe yapmıştı. Yaş ağaç kesmenin gelecek nesillerimiz adına yapılmış en büyük zulüm olduğunu şimdi gayet iyi biliyordu. Kestiği her kuru ağacın yerine yanında götürdüğü fidanları dikmeye başladı ve onlara çocukları gibi baktı. Artık onun koskoca bir ormanı vardı…
Yazan :Bayram MİROĞLU