
Önce Fark Et Sonra Şükret

Önce Fark Et Sonra Şükret
Mehmet, elini buz gibi suya daldırdı, kana kana içti.
Güneşin yakıcılığı geçmiş olsa da koyanların peşinde, otların arasında epey zaman geçirmiş, terlemişti.
Her bahar olduğu gibi bu sene de Mehmet, koyanları otlatmaya götürüyordu.
Dağ bayır gezmek, otların, çiçeklerin arasında ilerlemek ve koyanların iştahlı otlayışlarını seyretmek matla ediyordu Mehmet’i.
Kur’an ezberini de daha rahat tekrar ediyordu.
Sesini alabildiğine yükselterek ayetleri okuyabiliyordu.
Koyunlar bile alışmışlardı sanki okuyuşuna.
Mehmet, okuyuşuna ara verip otların üstüne sırtüstü uzandı.
Gökyüzü bütün berraklığıyla karşısındaydı.
Burnuna kekik kokusu geldi, kine çekti bu keskin ve tatlı kokuyu.
Bu mevsimde dağlar kekik tarlasına dönerdi.
Suyun şırıltısı da ne güzeldi ve kulağını dolduruyordu sanki.
Uyumak üzereydi ki bir ses duydu.
Sesin kaynağını ararken yanı başındaki koyunu fark etti.
Baş ucuna kadar yaklaşmıştı ve evet konuşan oydu.
Doğruldu yerinden.
Anlaşılan yeni şeyler öğrenecekti.
Koyun: “Bugün okuduğun ayetlerin anlamını biliyor musun? “diye sordu.
Bugün pek çok sure okudum, diye düşündü Mehmet.
Daha o cevap vermeden koyun devam etti: “Otuzuncu cüzü okudun, birçok kısa sure var bu cüzde ve düşünülecek pek çok örnek de var.
Gâşiye Suresi de bunlardan biri mesela.
“Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır!
Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiştir!
Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmişlerdir!
Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır! ”
Sen bakıyor musun, Allah’ın yarattığı muhteşem gökyüzüne, dağlara, hayvanlara, ağaçlara…
Ve unutma sadece bakman yetmez Mehmet, fark etmen ama en çok şükretmen gerek. ”
Mehmet, ben de bunları düşünmüştüm, demeye kalmadı, koyun uzaklaştı.
Bir kez daha öğrendiği ayetin heyecanıyla gökyüzüne, yanında gürül gürül akan ırmağa, koyanlara baktı.
“Bütün bunların yaratıcısı olan Rabbi me şükretmem gerek. ” diye düşündü ve öğle namazını hatırladı.
Abdest için buz gibi suya uzattı ellerini. İçi ferahladı.
İkindi vakti köye dönmüştü koyanlarla Mehmet.
Kuzuların melemeleri duyuluyordu uzaktan. Onlar otlayamadıkları için annelerini bekler, vakit ilerleyince de sabırsızlanırlardı.
Mehmet, hangi kuzu hangi koyunun yavrusu ayırt edemiyordu.
Kuzular birbirine çok benziyordu çünkü.
Ama koyunlar kuzuları tanıdı, kuzular sürünün içinde annelerini buldular.
Mehmet, onlara bakarken Ğâşiye Suresi’ni düşünüyordu: “Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır!
Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiştir!
Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmiştir!
Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır!”
Kaynak: Diyanet