Masallar Hakkında Genel Bilgiler
Masallar toplumların hayal gücüyle örülmüş ve yüzlerce yıl varlığını sürdürmüş yazınsal bir türdür.
Masalın düş gücü demek olduğunu söyleyen Boratav (1982:276) masal anlatıcısının masalını “sınır tanımaz düş gücü, doğaüstü kişiler ve olaylar” ile doldurduğunu belirtir.
Güney (1966: 29) de masalın toplumun ortak ürünü olduğuna vurgu yaparak onu “halkın birleşik yaratıcılığıyla meydana gelmiş sözlü ürün” olarak tanımlar.
Sözlü edebiyatın bir ürünü olan masal, aktarımlar yoluyla günümüze kadar ulaşır.
Günümüzde masalların daha çok çocuklara seslendiği düşünüldüğünden bu bazı yanlış bilgi aktarımlarına neden olur.
Bazı kaynaklar masalı tanımlarken “çocuklara anlatılan olağanüstü olaylar” şeklinde bir sınırlama getirmiş olsa da masal sadece çocukları ilgilendiren bir edebiyat türü değildir; üstelik özellikle çocuklar için üretilmemiştir (Sınar Çılgın, 2007:95).
“Düş gücü yaşamı güzelleştiren hazinelerden biridir.
Masallar da düş gücüyle zenginleşerek günümüze ulaşan geleneksel kültürün bir parçasıdır.
Fantastik öğelerle gerçek yaşamın sorunları işlenir devlerin perilerin hayvanların dünyasında.
Masallar bugüne kadar getiren yalnızca anlattıkları değil, kulaktan kulağa aktarım sağlayan dildir.
Masallar hangi ülkenin kültüründen gelirse gelsin o dilin güzellikleriyle bezelidir” (İpşiroğlu, 1996:207). Masallar yalnızca hayal ürünü değildir; masallarda çeşitli motiflerle nice sosyal gerçeklikler çizgi eştirilmekte ve hele çoğu insan ruhlarından yapılmış ince bir seyahat hissi vermektedir (Güney, 1966: 30).
Bununla beraber masalların kendine göre bir mantığı ve içten içe yürüyen bir özü vardır (Güney, 1966: 29).
“Masallar, her çeşit betimleme, benzetme yöntemlerinden yararlanırlar.
Ayrıca kendine özgü söz kalıpları ile kalıplaşmış deyişlere de sahiptirler.
Usta anlatıcılar masal başı, ortası ve sonlarında, çeşitli kalıp ifadeler kullanmışlardır.
Kalıp ifadeleri sadece masalcılar değil, destancılar, hikâyeciler, meddahlar, hayalciler ve orta oyuncuları da anlatımı süslemek ve güçlü kılmak için söylemişlerdir” (Aça, Ercan, 2006:127).
Bu kalıp ifadeler tekerleme olarak adlandırılmaktadır.
Tekerlemenin birçok anlama gelebileceğini belirten Boratav; (1982:281) “etraftakileri eğlendirmek için söylenen herhangi bir halk edebiyatı türüne bağlanamayanlar, güldürücü bir konuyu işleyen aslında destansı özellikler gösteren halk şairlerinin kimi şiirler, Karagöz’de, ortaoyununda birtakım özellikler gösteren muhavereler, çocuk oyunlarının içerisinde söylenen şiirimsi sayışmacalar” gibi çeşitli kullanım yerlerinden söz etmiştir.
Masalda ise tekerlemenin çeşitli işlevleri vardır.
“Usta anlatıcıların dilinden derlenen pek çok masalın başında masal tekerlemesi, yalanlama ya da uzun tekerleme diye adlandırılabilecek parçalar yer almıştır.
Masal başı tekerlemeleri genellikle dinleyiciyi masala hazırlamayı amaçlar ve kimi zaman nazım kimi zamanda uyaklı bir nesir biçiminde karşımıza çıkar (Aça, Ercan, 2006:126).
“Başı sonu olmayan ve aslında masalla da ilgisi beklenmeyen bir giriş bölümüdür bu. Akıl almaz serüvenlerden, garip, güldürücü, mantık dışı öğelerden oluşan tekerleme, dinleyicileri masalın düşsel ve gerçek dışı dünyasına hazırlar” (Boratav, 1982:276). Aynı görüşü paylaşan Güney de (1966:29) masalların ‘bir varmış, bir yokmuş’ başlaması ve tekerlemelerle örülmüş döşemesinin, dinleyenleri olağanüstü olaylara hazırlamak için olduğunu belirtir.
Masallar halkbilimciler tarafından daha çok sözlü kültür ortamı içerisinde, sözlü kaynaklardan derlenerek yazıya aktarılır.
Gerek Avrupa’da gerekse Türkiye’de halkbilimi araştırmalarının erken dönemlerinde masallar üzerine yapılan çalışmalara bakıldığında masalların icra bağlamı ele alınmaksızın sadece masal metnine odaklanılarak derlendiği ve derlenen bu masal metinleri üzerine daha çok tip ve motif çalışmalarının yapıldığı görülür” (Aslan, 2013:1).
Bir masalın benzerini, bazen de çok az değişikliklere uğramış olarak aynını birçok yerde birçok kimseden duymak olasıdır.
“Motiflerinde hiçbir fark ve eksiklik, fazlalık olmasa bile ayrı ayrı kişilerden, ayrı ayrı yerlerden aynı masalların derlenmesi araştırmalarda bazı sorunların aydınlanması bakımından faydalıdır; değişik şekillerin (varyantların) aralarındaki farkların karşılaştırılması incelemelerde ayrıca önem kazanır” (Boratav, 1982:289).
Türk masallarına ilişkin yapılan çeşitli çalışmalardan söz edilebilir.
Özellikle yabancı araştırmacılar tarafından başlatılan derleme ve katalog çalışmalarının ardından Türk araştırmacılarının da yıllar içerisinde yetişip çeşitli araştırmalar yürüttükleri görülür.
Yabancı araştırmacılardan söz edilmesi gereken ilk kişi Rus Türkoloğu F. Wilhelm Radlofftur. Radloff ilk derleme çalışmalarını yürütür (Arıcı, 2004:161).
Derleme çalışmalarında yine birçok yabancı araştırmacının adından söz edilse de özellikle masalların tip kataloglarının hazırlanması denildiğinde akla gelen ad Wolfram Eberhard’dır. “Pertev Naili Boratav ile 1953 yılında yaptığı ‘Türk Masalları Tip Kataloğu’ndan sonra Boratav önce 1955’de ‘Zaman Zaman İçinde’ sonra 1969 yılında ‘Az Gittik Uz Gittik’ adlı eserleriyle Türk masalları hakkında bilgi ve metinlere yer verilir” (Arıcı: 2004:162).
“Türk masalları üzerine çalışanlardan birisi de Eflatun Cem Güney’dir.
Avrupalı masalcılarının yaptığı çevirilerden başka, kendisi de geleneğe uygun olarak çocuklara masallar yazar ve derlemeler yapar.” (Arıcı: 2004:162).
“Eflatun Cem Güney, masalları ile Türkiye’nin dışında Avrupa’ya ve hatta dünyaya yayılan bir üne sahiptir. 1956 yılında Danimarka’daki ‘Hans Christian Andersen Medal Kurumu’, Eflatun Cem Güney’in ‘Açıl Sofram Açıl’ kitabındaki masallarını, 55 ulusun çağdaş masal yazarları arasından seçerek onur listesine aldığı 11 eser arasında en mükemmeli kabul eder ve Güney’e, Andersen Pâyesi Şeref Diploması ve Dünya Çocuk Edebiyatı Sertifikası verir.
Eflatun Cem Güney, aynı armağanı ‘Dede Korkut Masalları’ adlı eseriyle 1960’ta ikinci kez alır” (Lüle Mert, 2010:81).
Derleme çalışmalarının yanı sıra kuramsal çalışmalara göz attığımızda İlhan Başgöz’ün çalışmalarından söz edilebilir.
“Başgöz’ün Türkçe yayımlanmış yedi kitabı bulunmaktadır.
Bunlardan Folklor Yazıları (1986) İngilizce olarak da yayımlanır.” (Öztürk, 2006:46).
“1960’lı yıllardan sonra üniversitelerde de masal derleme çalışmaları yapılmaya başlanır.
Özellikle Ankara, İstanbul ve Erzurum üniversitelerinde yapılan tezler önemli bir boşluğu doldurur.
Atatürk Üniversitesinde Saim Sakaoğlu, Bilge Seyidoğlu ve Umay Günay’ın hazırladıkları ve öğrencilerine yaptırdıkları doktora tezleri, masal derlemesi konusunda yapılan önemli çalışmalardır. Yaptırılan bu tezler daha sonra kitap olarak basılır” (Arıcı: 2004:162).
Masal, halkbilgisinin dilin bir vasıta olarak kullanıldığı anlatmaya dayalı türlerinden biridir.
Halkbilgisi ürünleri üzerinde araştırmaların başladığı günden bugüne kadarda, üzerinde en çok durulan ve en çok araştırılan tür olarak dikkati çeker.
Masal diğer halkbilgisi ürünleri gibi bir geleneğe bağlıdır.
Buradaki gelenek tabiri, türün yazılı olmayan icra ediliş kuralları olarak düşünülebilir.
Gelenekler halkbilgisi ürünlerinin belirli birer “form” (şekil) içinde kendini devam ettirmesini sağlar.
Ayrıca onlara kendilerini belirleyen diğer ayırıcı özellikleri kazandırır.
“Gelenekler donmuş ve dinamizmini kaybetmiş kalıplara değildir.
Onlar ait oldukları insan topluluğunun ihtiyacını karşılamak üzere, üyelerin gönüllü iştirakleriyle vücut bulurlar.
Nesiller değiştikçe, ihtiyaçlar farklılaştıkça onlar da değişirler.
Sürekli var olmalarının nedeni ait oldukları toplumun üyeleriyle uyum içinde bulunmalarıdır.” (Çobanoğlu, 1999: 7–8)
Halk bilgisi yaratmalarının çoğu ulusaldır.
Yani belli bir ulusal gelenek tarafından ve geleneğin sahibi olan halk grubu tarafından yaratılırlar.
Bir destan, bir hikâye, bir masal, bir halk oyunu veya bir halk müziği ürünü genellikle ulusal halk bilgisi yaratması olarak ortaya çıkar.
Kendi geleneksel bağlamlarında yaratılmış bazı halk bilgisi yaratmaları ise uluslararası bir yayılmaya gidebilir.
Manzum haldeki halk bilgisi yaratmalarından pek azı uluslararası yayılma şansına sahiptir.
Fakat maddi alanda yaratılan ve halk edebiyatının da nesir şeklindeki yaratmalarından özellikle masal ve fıkra türleri içinde yaratılanlar, sahip oldukları işlevlerden dolayı, yani temelde eğlendirmek ve öğüt vermek işlevine sahip olduklarından, uluslararası bir yayılma ve dolaşım şansına sahip olmaktadırlar.
Bu bağlamda gelenek kavramından söz ederken “eskilik” ve aktarma” olgularını vurgulamanın yanında günümüzdeki anlayışlar ve düşünceler çerçevesinde “yaratıcılık” ve “değişme” olgularının özellikle vurgulanması gerektiği ifade edilmektedir. (Ekici, 2004: 13-20)
Öte yandan masallarda, mitik yaratmaların olağanüstü ve fantastik özellikleri insan ve insan dışı kahramanlara bağlı olarak anlatılmaya başlanırken, bu anlatmaların yer, zaman ve belli bir anlatıcı tipine bağlı olmaksızın anlatılır olmaları söz konusu olmuştur.
Bu anlatıların kendilerine ait bir tür geleneği oluşmakla birlikte belli bir anlatıcı grubuna bağlı bir gelenek oluşturmaları Söz konusu değildir. (Ekici, 2006: 87)
Dolayısıyla masal anlatma geleneğinden söz ederken, daha çok masal türüne has özelliklerin icrada kullanılmasından söz ediliyor demektir.
Bununla birlikte masalın destan ve hikâyedeki gibi her ne kadar belli bir tipte ve profesyonel mahiyette anlatıcısı yok isede, usta anlatıcılar ve masal anaları etrafında oluşmuş bir gelenekten söz etmek de mümkün görünmektedir.
Linda Dégh, zayıf, orta halli ve usta anlatıcılar arasında masal anlatmaya dayalı olarak yaptığı çalışmasında, sadece anlatılan metinlerin değil anlatımın sosyo-kültürel bağlamındaki “biyolojisi”ni ortaya koyar ve masal anlatma geleneğini bir sosyal kurum olarak ele almaktadır. (Dégh 1989, Çobanoğlu,1999: 227’den)
Bu bağlamda, Türk sözlü kültürü içinde tür geleneği yanında masal anlatımının da, “yeniden üretim” ve “değişme” olgularına bağlı olarak köklü bir geleneğe sahip olduğu söylenebilir.
Çünkü sözlü kültür ortamı şartlarına sahip çevrelerde masal anlatma geleneği, çevre kültürü içinde yaşayanların içselleştirmiş olduğu “söylenmemiş kurallar” çerçevesinde belli bir icra töresi oluşturmaktadır.
Burada kastedilen “söylenmemiş kurallar” aynı zamanda masalın hazırlanması ve anlatılması bağlamında oluşan geleneğin de ifadesidir.
Bu kurallar çerçevesinde masalın hazırlanmasındaki özel yollar onun sadece sözlü ortamda aktarılmasına imkân vermektedir. (Arslan, 2008:82) Aynı zamanda masalın hazırlanışındaki geleneksel mekanizma, tür içeriğinin hem toplumsal hem de bireysel yönelimlere sahip olduğu eserlere yol açar.
Oluşturulan anlatı, her bireyin psişik gelişmesinin temel iticilerinden (söz ellik, cinsellik vb.) bahsettiği ölçüde bireyselliğe; önerilmiş kararların, verilen mesajların sosyal normlarla ilişkili olduğu ölçüde ortaklaş alığa ve toplumsallığa yönelim göstermektedir. (Belmont;1999:23)
Fakat yazılı ve elektronik kültür ortamının yaygınlaştığı çevrelerde bu geleneğin zayıfladığı, masalı hazırlamaya ve icraya ilişkin söylenmemiş kuralların unutulduğu ve masal anlatma geleneğinin zayıfladığı, hatta yok olduğu da bir gerçektir.
Masallar bir anlatıcı yoluyla henüz okuma yazma evresine geçmeyen çocuklara ulaşmakta ve çocuklar üzerindeki etkileri erken yaşlardan başlayarak görülmektedir. İlkokul çağı ile birlikte sözlü olarak aktarılan masallar yerini çocukların kendilerinin de erişip okuyabilecekleri masal kitaplarına bırakır.
Bu bağlamda hem erken yaşlarda hem de okul çağında masalların çocukların çeşitli gelişim özelliklerine ve dil becerilerine dönük olanaklar sunduğu söylenebilir. Masalların çocuklar üzerindeki olası etkileri şöyle özetlenebilir:
Masallar okuma kültürünün temellerinin atılmasında önemi rol oynar
Çok erken dönemlerde yazınsal bir tür olarak masallarla buluşan çocuk okuma kültürü edinme sürecinin de ilk adımlarını atmış olur.
Bunda masalların taşıdığı türsel özelliklerin payı büyüktür.
İpşiroğlu (1996:46) masalları gerçekle kurmacanın birbirine karıştığı naif ve çocuksu bir tür olarak görür ve bu sürecin okuma ediniminin ilk aşamasını oluşturduğunu belirtir.
Sever (2013:18) ise 1-3 yaş aralığından söz ederek okuma kültürünün temellerinin atılabilmesinde çocuğun merak duygusunu devindiren, giriş tekerlemeleri de olan kısa masalların yetişkinlerce, söyleyiş özelliklerine uygun olarak anlatılmasının, okunmasının; sayışmacaların çocuklarla birlikte söylenmesinin, resimli kitapların bir oyuncak gibi yaşam alanına katılarak çocuklarla birlikte incelenmesinin, temel ilke olarak benimsenmesi gerektiğini dile getirir.
Bu aşamada okuyucu kitapta canlandırılan kurmaca dünyaya kendisini kaptırır, bu dünyanın kişileriyle özdeşleşir, onların duygu ve düşüncelerini paylaşır, kısaca bu dünyayı gerçekmiş gibi yaşar (İpşiroğlu,1996: 46).
“Bu toprağın masallarını ocaktan yetişme masalcılardan derleyerek ya da derlenmiş masallardan en güzellerini seçerek pedagojinin süzgecinden geçirmeli ve sonra bunları usta masalcıların ağız tadıyla işleyerek yazılı bir edebiyat düzeyine eriştirmeliyiz.
Masalların tadı anlatılışındadır. Çocuklarımız ancak bu türlü masallarda analarının dizlerinin dibinde dinlediği masalların tadını bulabilirler” (Güney, 1966:11).
Masallar çocukların kişilik gelişimlerini olumlu yönde destekler
“Masallarda dünya hatta evren yeniden düşünülebilir ve şekillendirilebilir.
Böyle sınırsız özgürlük alanı oluşturan masalların çocuklara okutulması; bunlardan yararlanarak yaratıcı düşüncelerinin geliştirilmesi ve sorunlara değişik yaklaşımlar getirilmesi insanlığın geleceği için önemli bir kazanç olabilir” (Güleryüz, 2006:198).
Dilidüzgün (2009:101) masallara egemen olan olumlu dünyadan söz eder ve bütün kötülüklere ve kötü kişilere, olağanüstü ve gizemli güçleri olan devlere, cadılara, büyülere karşın iyi yürekli, dürüst, yardımsever olan her zaman kazandığını ve bu bakımdan çocukların da iyi ile özdeşleşip iyilerin dünyasında yer almayı yeğleyeceğini belirtir.
“Masalların hep mutlu sonla bitmesi aslında bir tür yaşam dersidir.
İyi olanın eninde sonunda kazanmasıyla kötülük yaparak başarılı olmanın mümkün olmadığının altı çizer.
Cesaretin önemi sürekli vurgulanır. Zor koşullar ve kötü kalpli insanlarla karşılaşan iyi yürekli ve korkusuz kahramanlar her şeyin üstesinden gelir.
Çocuklar da bunun aracılığıyla cesaret ve özgüven basta olmak üzere birtakım güzel davranışlar edinir” (Yaldız, 2006:39). Masalların çoğunlukla mutlu sonla bitmesi, okurun doyuma ulaşmasına neden olur (Dilidüzgün, 2009:101).
Çocukların düş gücünün geliştirilmesi bakımından masalların yararlı olduğu kuşku götürmez bir gerçektir (Dilidüzgün, 2009:102).
“Ne var ki sağlıklı bir kişinin gelişimi için yaşama, yaşamanın anlamına ilişkin sorulara cevaplar bulma zorunluluğu vardır.
Bu gibi bilgileri hazır ve paketlenmiş olarak bir kitaptan ya da yetişkinlerden öğrenmesi de olanaksızdır. Aynı zamanda değerlerin edinilmesi olarak da görebileceğimiz bu süreçte nitelikli masalların çocuğa büyük katkısı olacaktır.
Masallarda ele alınan konular bir bakıma çocuğun iç sorunlarına, gerilimlerine gönderme yaparken dolaylı bir yoldan da çocuğun dünyasına girer. Bu bakımdan çocuk bilincine varmadan kendini bulur masalda” (Dilidüzgün, 1994: 4).
Masallar çocuğun sosyal gelişimine katkıda bulunur
Masallar çocukları eğlendirirken bir taraftan onlara yeni şeyler öğretir, ana baba ile çocuk arasındaki iletişimi sağlar. Çocuğu farkında olmadan yaşama hazırlar (Şimşek, 2011:170).
Çocuğun veya gencin geçirmek zorunda olduğu süreçleri işletir bünyesinde. Dahası çocukluktan gençliğe ve yetişkinliğe geçiş sürecinde yaşanan başkasını ve çevreyi anlama, hak verme, hoşgörü kültürü edinme, paylaşma, iyilik ve kötülüğün ayırımına varma, bencilliğin kötü sonuçları konusunda bilinçlenme vb. konularda yaşanan sorunların aşılmasına yardımcı olur.
Çünkü çocukların yaşadığı düş dünyası ile masal dünyası, koşutluk içindedir. Aynı zamanda masalların içindeki görselliği artırıcı betimlemeler, silik bırakılan ve her dinleyenin/ okuyanın kendince doldurmasına olanak sağlayan özellikler, çocuğun dünyaya bakışı ve algılayışıyla benzeşir. Çünkü çocukta nesne, olay ve kişileri tek bir yanıyla görür (Dilidüzgün, 2009:102).
Masallar çocukların söz varlığının gelişmesine katkıda bulunur
Masallar, Türkçenin zengin anlatım geleneğini çocuklara kazandıracak bir araç olarak değerlendirilebilirler. Bunun için masalların çocukların anlayabileceği dilde olması gerekir (Yücel, 2005:112).
Ana dilin edinim ve gelişim sürecinde, çocuğun dinleme ve okuma dünyasını süsleyen masal metinlerindeki söz unsurları, dinleme ve okuma kanalı ile oluşan alıcı söz varlığını zenginleştirir, konuşma ve yazma becerilerinde kullanılmak üzere de üretici söz varlığına aktarılır (Baş, 2012:127).
Tekerlemeler şiirsel söz varlıklarıyla çocukların ilgisini çekmekte ve dil gelişimine katkıda bulunmaktadırlar. Tıpkı oyun tekerlemeleri gibi masal tekerlemeleri de çocukların çok beğendiği sözleri içerir. Masala bir tat verilmek isteniyorsa tekerlemelerden mutlaka yararlanılmalıdır.
Masallar çocukların dil gelişimlerini olumlu yönde destekler
Masallar içerisinde yer alan ses uyumları ve çocukların bilme dürtülerini besleyen kurgularıyla çocukların dil gelişimleri üzerinde de etkilidir.
Güleryüz (2006:195) okulöncesi dönemde sözcük dağarcıklarına uygun masallarla buluşturulan çocukların dil becerilerinin ve yaratıcı özelliklerinin gelişebileceğini belirtmiş özellikle bu dönemlerde çocuklara anlatılan masallarda ritim ve taklitlere yer verilebileceğini söyler.
Dil etkinliklerine koşut olarak yürütülen bu tür süreçler çocukların diğer gelişim süreçlerini de besler. Sever (2013:18) 3-6 yaş dönemindeki çocukların sürekli çeşitlenen ilgi alanları, gülme, eğlenme, keşfetme istekleri, zengin düşsel evrenleri, kısa ve yalın anlatımlı masal, öykü ve anlatılarla desteklenmesi gerektiğini belirtir ve ekler “Yetişkinler, kitaplardaki kurguları vurgu, durak, tonlama ve ulama gibi söyleyiş ilkelerine uygun biçimde seslendirmeli; bu etkileşimlerde çocukların anlatıları ilgiyle dinlemeleri sağlanmalıdır.
Çocuklar, dinleme/inceleme etkinliğinden sonra, resimlerin ya da dilsel kurgunun kılavuzluğunda, kendi duygu ve düşünce birikimlerini de kullanarak masal ve öykü anlatmaları için isteklendirilmelidir.” Böylece çocukların dil becerileri, duygu dünyaları zenginleşebilir ve bunlara koşut olarak devinişsel becerileri de geliştirilebilir (Güleryüz, 2006:195).
“Masal çocuğun hayal dünyasını zenginleştirir, masallar çocuğu yaşama hazırlar, çocukların dinleme becerilerinin gelişmesine katkı sağlar, okuma alışkanlığının temeli masallarla atılır, çocukların sözcük dağarcığını geliştirir, çocukta edebi zevki geliştirir, çocukların konuşma becerilerinin gelişmesine katkı sağlar, masallarla kültür aktarımı sağlanır” (Şimşek, 2011:170).
Birden fazla işleve sahip olan masallar gerçek dünyadan farklı bir bağlamda geçen olaylar dizisini içerir. Çocuğun dünyasına yakın olduğu için onu cezbeden bu gerçekdışı dünya çeşitli öğeleriyle bu gerçek dışılığı tekrar tekrar vurgular. “Giriş bölümü ile diğer bölümlerde söylenen tekerlemeler de masalın gerçek dışılığını vurgular.
Çocuklara bu bölümlerde yer verilen tekerlemelerin öğretilmesi dil gelişimlerinin desteklenmesine ve kendi masallarını yaratarak kurgulayabilmelerine olanak sağlar” (Tanju, 2013:106).
Her Masal Çocuğa Göre midir
Masalların olası katkılarını sıraladıktan sonra bir de eleştirel bağlamda ele alınması doğru olur.
“Her masal çocuğa göre midir?” sorusunun yanıtı üzerinde dikkatle durulmalıdır.
İçinde her türlü şiddetin, cinselliğin, acımasızlığın, kötülüğün simgesel de olsa anlatıldığı bu türü çocuklara sunarken seçici davranmak anne baba ve öğretmenler için zorunlu bir görevdir (Dilidüzgün, 2009:95).
Kimileri dev, peri, cadı, üvey anne, kötülük ve şiddet içeren masalların soyut düşünme çağı öncesi çocuklarını korkuttuğunu, bazı masallardaki ahlak anlayışının bugünkü toplumun ahlak anlayışına ters düşebileceğini; yanlış bir kadercilik anlayışına itebileceğini savunmaktadırlar (Çakmak Güleç, Geçgel, 2012:57).
Masalın çocuklara uygun olmadığını savunan araştırmacıların iddiasına göre masallar çocukları hayatın gerçeklerinden uzaklaştırır, yanlış inançlara sürükler, doğru ve mantıklı düşünme alışkanlığının gelişmesini engeller (Oğuzkan, 2013:23).
“Masalların sanıldığı kadar basit ve tehlikesiz olmadığı belirtilmeli.” diyen Dilidüzgün (2009:95)’e koşut olarak Russell (2009:199) özellikle 18. yüzyılın sonlarından beri masalların çocuklar için uygun olup olmadığının tartışıldığını söyler; bu tartışmalara ilişkin iki başlığa dikkat çeker: Şiddet ve kadın karşıtlığı.
“Masallarla ilişkili tartışılan en önemli konulardan biri şiddetin tekrarlanma sıklığıdır. Aptal ve sorumsuz küçük tavşanlar yok edilir, kurt kaynar suda pişirilir ve cadılar sıcak fırınlara itilir; masallar şiddet eylemlerinin paylaşılması açısından eşitlikçi bir yol izler ve karakterler çeşitli yollarla ağır şekilde yaralanır. Şiddet, gerilim ve korku kahramanın kendini geliştirmesi ile sonuçlanır. Böylece Hansel ve Gratel cadıyı kızgın fırına atıp tüm hazinesini alarak kendilerini evden uzaklaştıran cadı üvey annelerinin yanına geri dönerler. Yetişkinlerden çok çocukların buradan çıkaracağı iletilerden biri de dünyanın cadılar ve korkutucu şeylerle dolu olduğu ve bizim de bunlarla yüzleşmek zorunda olduğumuzdur.”
Sınar Çılgın (2007:97) özellikle kahramanlara dikkat çekerek masalda yer alan kişilerin sembolik ve düz olduğunu, sınırlı kişilik özelliklerine sahip olduğunu ve masal boyunca bu özelliklerin değişmediğini söyler: “Cadı, dev, canavar ya da üvey anne daima kötüdür. Kötü olarak nitelendirilen bu kahramanların yanı sıra her zaman iyi olan kahramanlar da vardır.
Güzel genç kız adil kibar ve sevgi doludur. En küçük erkek çocuk saygı uyandırır, naziktir. Saf gibi görünse de daima başkalarını düşünür. Ağabeyleri gibi bencil ve kibirli değildir”.
“Bazılarına göre masallarda yer alan olumsuz kadın karakterlerin ya da genel olarak üvey annelerin talihsiz, küçük görülen tasviri şiddet öğesinden daha zarar vericidir. Sindirella, Uyuyan Güzel ya da Pamuk Prenses gibi birçok masalda tüm kadın portreler yetenekli (yakışıklı) bir erkeğin nezaketine kalmış bir geleceği olan ve bu erkekleri güzel görünüşleri ve tatlı kişilikleriyle etkilemeleri gereken çaresiz (güzel) yaratıklar olarak çizilmiştir” (Russell, 2009:202).
Masalların olası katkıları sıkça dile getirilirken Dilidüzgün (2006:2) bazı ana– baba ve öğretmenler tarafından gerçekçi olmadığı gerekçesiyle bu türü dışladığından ve bu eleştirinin kendi içinde hem haklı hem de haksız yönleri olduğundan söz eder ve masalın çocuğu aşrı düş dünyasına sürükleyip çocuğun gerçek dünyaya uyum sağlayamamasından korkmanın masal türünü bütünüyle dışlamayı gerektirmediğini belirtmektedir.
Kimileri de gerçek yaşamın da en az şiddet içeren masalların hayal dünyası kadar tehlikeli ve zalim olduğunu ancak masallarda daima insanların zorlukların üstesinden geldiklerini; kötülüklerin yerini iyiliğe korkunun da sevinç ve mutluluğa bıraktığını; masalın çocukların hayal dünyalarını zenginleştirdiğini vurgulayarak masalın çocuklar için yararlı olduğunu savunmaktadırlar (Çakmak Güleç, Geçgel, 2012:57).
Oğuzkan’a (2013:26) masalların seçilmesinde göz önünde bulundurulması gereken temel özellikleri şöyledir: Masalı oluşturan olaylar canlı ve hareketli olmalıdır, masalın dili sade anlatımı akıcı olmalıdır, masalda düğüm noktası ustaca işlenmiş olmalı olaylar beklenmedik biçimde sonuçlanmalıdır; tasvirler kahramanların davranışları ve beğenileri çocuklarda iyilik ve güzellik duygusunun gelişmesine yardımcı olmalıdır; masalda anlatılar zaman zaman çocukları neşelendirmeli, güldürmeli ve eğlendirmelidir; masal konusu ve kahramanları bakımından çocukları korkutmaktan ve üzmekten uzak olmalıdır; masalda çocukların uyuşukluğa, boş inançlara ve yazgıcılığa yönelten telkinler bulunmamalıdır.
Masalları anlatırken abartılı hareketlerden kaçınılmalı, göz hareketleri, jest ve mimikler yumuşak, anlatılarla uyumlu olmalıdır. Anlatıcı adeta masalı yaşıyormuş gibi anlatmalı, masal bitiminde “ya gördünüz mü, ne ekersen onu biçersin” öğüt vermenin ötesinde tehdit edici bir durum sergilenmemelidir (Tanju, 2013:106).
“Aslında tüm bu kötü örnekler de çocuğun zihinsel gelişimini ve ileride karşılaşacağı sorunlarda ruhsal bariyerini yükseltmek için çok amaçlı kullanılabilecek fırsatlardır.
Eleştirel bakışını geliştirmek amaçlı ve kendi ruhsal çekincelerini aktarmasını, çocuk-ebeveyn, çocuk-toplum ve elbet çocuğun kendisiyle olan ilişkisinin analizini yapmasını sağlamak üzere sohbet zemini olarak kullandığında, bu tür klasik masallar ruhsal darbeler zemini olma işlevini bırakıp bir olanağa dönüşecektir” (Sezer, 2012:762).
Masalların özel ve kendilerine has atmosferleri, sadece çocukları büyülemekle kalmayıp yetişkinleri de bambaşka dünyalara sürüklemektedir.
Masallarda her şeyi bulmak mümkündür. Düş sınırlarımızı aşan unsurlardan tutun da adalet ve iyilik duygularını pekiştiren unsurlara kadar pek çok düş ve duygu masallarda yerini almaktadır.
Masallarda hiçbir şey imkânsız değildir, yoksullar zengin olabilir ya da tam tersi gerçekleşebilir, yoksul ile soylu olanlar evlenebilir, çünkü sınıf ayrımı önem taşımaz; cüceler, periler ve devler masallarımızda yerini alırlar.
İyi yürekli bir kahraman masalın sonunda birtakım sınavlardan sonra, hak ettiği zenginliği ve mutluluğu bulur. Masallardaki tüm bu güzelliklere rağmen, masallar yüzyıllar boyunca gereken ilgiyi görmemişlerdir. Ancak buna rağmen masallar yine de yazarlara ilham kaynağı olabilmiş ve birçok yazar eserlerinde masal motiflerine yer vermiştir.
Masallarda hem yer hem de zaman bilinmez. Masallar bilinmeyen bir ülkede bilinmeyen bir zamanda gerçekleşen büyüleyici ve olağanüstü olayları anlatmaktadırlar.
Masalların başında bu yüzden genelde gerçek zamanla ilgisi olmadığını belirten bir giriş bölümü vardır.
Bir varmış bir yokmuş gibi, ya da Evvel zaman içinde… gibi. Ayrıca Türk masallarında masalın başında bir de tekerleme vardır. “Tekerleme, bütünüyle kelime oyunlarından, birbiriyle pek ilgisi olmayan, ama dinleyicinin ilgisini masala çekmek için bir araya getirilmiş sözlerden meydana gelir.
Tekerlemenin asıl güzelliği de, bu birbiriyle ilgisiz kelimelerin bir araya getirilişindeki düzen ustalığındadır.” (Tezel 1, 1997: XXI) Tekerlemenin aslında masalın kendisiyle bir ilgisi yoktur.
Buradaki amaç dinleyiciyi masala hazırlamak ve masalın gerçekle ilgilisi olmadığını hatırlatmaktır.
Alman masalların giriş cümlesi de tıpkı Türk masallarında olduğu gibi zamansızlığı vurgulayan bir giriş cümlesi içerir, “Bir varmış”, ya da “Eski zamanlarda” gibi. Masallar ayrıca belirli kişileri temsil etmeyen bir yapıya sahiptir, bu sebepten de isimler ya sıradan isimler ya da yaşanan olaylarla ilgili olarak uygun görülen isimlerdir. Yer ve mekânın da belirtilmediğini önceden vurgulamıştım. Ancak büyüleyici uzaklıkta bulunan egzotik ülkelerin isimleri verilmektedir. Örneğin Türk masallarında başta Hindistan bu büyüleyici uzaklığı temsil ederken, Alman masallarında ise İspanya, Türkiye ve başka birçok ülke bu görevi üstlenebilmektedir.
Geçmişten günümüze “insanları iyiye yönlendirmek” edebiyatın işlevleri arasında kabul edilmiştir. Edebi eserler insanların zihinsel ve toplumsal gelişimine katkı sunar.
Toplumsal kuralları benimseyen, ahlaki değerle bezenmiş bireyi yetiştirmek için kullanılacak edebi türlerin başında da kuşkusuz masallar gelir. Durmuş’un (2004, 293) “atalardan gelen ve onların yıllar içindeki deneyim ve gözlemlerine dayalı düşüncelerini değişmez kalıp ve klişeleşmiş özlü sözlerle öğüt ve hüküm içerecek biçimde yansıtan, lafzı ve anlamı beğenilerek nesilden nesile aktarılan, çoğunlukla aslî durumuna benzeyen halleri açıklamak ve örneklemek amacıyla kullanılan anonim mahiyetteki özdeyiş” tanımından anlaşılacağı gibi masallar içinde toplumsal değerleri barındırır.
Bu yüzden ilkel toplumlardan modern toplumların eğitim sistemlerine kadar bütün hepsinde kullanılan bir edebi türdür (Güneş, 2007: 71).
Masallar sayesinde toplumun sahip olduğu değerlerin gelecek nesillere aktarılması sağlanır.
Kızılçelik ve Erjem (1994) tarafından “bir sosyal grubun veya toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen; onların ortak duygu, düşünce, amaç ve yararını yansıtan genelleştirilmiş temel ahlaki ilke ya da inançlar” ifade edilen değerlerin gelecek nesillere aktarılması toplumun devamlılığı için bir zorunluluktur.
Toplumun sahip olduğu değerlerin masal yoluyla çocuklara kazandırılması çocuklar için süreci eğlenceli hale getirecektir. Birçok araştırmacı ve yazar çocukların masallarla büyümesi için çalışmalarını sürdürmektedir.