Bir varmış, bir yokmuş, bir fare ile kurbağa küçük bir kasabada dostça yaşarlarmış. Farenin evi kasabanın içerisinden geçen bir nehrin kıyısında sessiz sakin huzurlu bir yerdeymiş. Kurbağanın ise evi nehrin diğer tarafında sazlıkların arasındaymış. Fare arkadaşı kurbağa ile sohbet etmeyi çok severmiş. Bu yüzden kurbağa her sabah kalkar nehirden yüzerek geçer farenin yanına gelirmiş. Fare yiyeceklerini kurbağa ile paylaşır, birlikte kahvaltı yapar, güler eğlenirlermiş. Fare kurbağanın evi derenin diğer tarafında olduğu için onun evine hiç gidememiş.

Kurbağa hep evinden bahsediyormuş. “Benim evim yemyeşil sazlıkların arasında, çok güzel bir yerde. Kapımda ağustos böcekleri şarkılar söyler, sazlıklara konan kuşların cıvıltısı gelen misafirlerimi dinlendirir. Keşke sende bir gün benim evime gelebilseydin. Bende sana yiyecekler ikram eder, seni misafir ederdim” demiş. Ama fare nehrin karşısına geçemeyeceğini bildiği için kurbağanın evini sadece hayal ediyormuş.

Bir gün kurbağa yine farenin evine gelmiş. Birlikte yemek yerken fareye kendi evine gelmesi için ısrar etmiş.

“Sen beni evinde her gün ağırlıyorsun. Bende seni evimde ağırlamak istiyorum. Yüzme bilmediğin için gelemeyeceğini düşünüyorsun ama ben buna bir çare buldum fare kardeş” demiş.

Fare heyecanlanmış. “Kurbağa acaba beni nasıl karşıya geçirmeyi düşünüyor? Nehrin karşı tarafını doğduğumdan beri hiç görmedim. Eğer kurbağa gerçekten beni karşıya geçirirse sazlıkların arasındaki evini de görebilirim” diye düşünmüş. Kurbağaya sormuş. “Peki kurbağa kardeş beni karşıya nasıl geçireceksin?” demiş.

Kurbağa “Bundan basit ne var ki. Sen yüzme bilmiyorsun ama ben yüzebiliyorum. Seni sırtıma bağlayacağım böylece sen de benim sırtımda nehri geçeceksin” demiş. Farenin aklına yatmış, hemen harekete geçmişler. Kurbağa fareyi sırtına bir iple güzelce bağlamış. Fare biraz korkuyormuş ama arkadaşı kurbağaya da güveniyormuş. Böylece nehrin soğuk sularına girip nehri geçmeye başlamışlar.

Kurbağa yüzüyor, fare de kurbağanın sırtından etrafı izliyormuş. Ama kurbağa farenin kendisine güvendiği kadar iyi biri değilmiş. Nehrin ortasına geldiğinde aklına fareyi suya batırıp, boğduktan sonra farenin evindeki bütün yiyeceklerin kendisine kalacağını düşünmüş. Fare her şeyden habersizken kurbağa planını harekete geçirmiş ve fareyi suya batırmaya başlamış.

Fare kurbağaya “Kurbağa kardeş ne oluyor suya batıyoruz, ben yüzme bilmediğimi sana söylemiştim. Boğulacağız çabuk kıyıya geri dönelim, çok korkuyorum” dese de kurbağa fareyi batırmaya niyetliymiş. Fare boğulacağını anlayınca bağırmaya başlamış. Bir taraftan “imdaaaaat” diye bağırıyor bir taraftan da çırpınıyormuş.

Bu sırada havada uçan bir kartal, nehirden gelen bağrışma seslerini duyunca kurbağa ile farenin birbirine bağlı olduğunu görmüş. Kendi kendine “Ne kadar da şanslıyım. Bir taşla iki kuş. Birbirine bağlı bir fare ile kurbağa buldum. Hemen suya inip şunları avlayayım” diye düşünüp nehre doğru alçalmış. Pençesine fare ile kurbağanın bağlı olduğu ipi takıp onları alıp yuvasına doğru götürmeye başlamış.

Kartala av olacağını anlayan fare ile kurbağa bu kez de kartalın pençesinden kurtulmaya çalışıyorlarmış. Fare keskin dişleri ile kendine bağlı ipi kesince kartal uçarken pençesinden kurtulup yere düşmüş. Ama kurbağa kendisini Kartal’ın pençesinden kurtaramamış.

Fare en güvendiği arkadaşının kendisini boğmaya çalışan kötü biti olduğunu anlamış. Ama canını kurtardığı için mutluymuş.

Kurbağa ise en yakın dostuna yapmayı düşündüğü kötülüğe karşılık olarak, kartala av olmuş. Kötülük etmesine karşılık kötülük bulmuş. Fare ise iyi olanların ise hep kazanacağını öğrenmiş.

You may also like

Tatlı Cadı

Tatlı Cadı

Tatlı Cadı, Bir zamanlar çok özel küçük bir cadı varmış. İyi kalpli olduğu için diğer cadılardan ...

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir