Küçük Ama Büyük…Az Ama Çok…
Sevgili Günlük, Daha önce, ‘mayalı” poğaça hamuruyla dolu bir kâseyle savaşmak zorunda kaldın mı? “Simdi nereden çıktı bu?’ diyebilirsin.
Her şey dün annemin yaptığı o minik, küçücük, azıcık hamuru yumruklamak – yani buna yoğurmak deniyormuş – istememle başladı. Hamur çok az olduğu için “Anneee, bu kadar hamur bizimkilere yetmez ki? Akif mesela, en az üç poğaça yer.’ dedim.
Ama hamurun içinde maya varmış. Bu maya dedikleri şey var ya acayip etkili bir madde… O azıcık hamur yoğurulup bir saat bekledikten sonra kâsenin kapağını yere fırlatmış. O kadar çok kabarıp çoğalmış yani.
Bu defa da “Anneee, bu çok olmuş. Bİz bu kadar poğaçayı ne yapacağız?” demek zorunda kaldım. Sıcacık gülümsedi bana annem. Sonra “Maya, tıpkı berekete, Allah’ın verdiği manevi bolluğa benzemiyor mu?” dedi.
Hani elindekini paylaşınca eksilecek, azalacak sanırsın da aslında arttığını fark edersin ya aynı öyle işte. Sen kâsende azıcık hamur kaldığını sanırsın.
Sonra geri döndüğünde kocaman, kabarmış bir hamurla karşılaşırsın. Yani Allah elindekini bereketlendirmiş, paylaştığın şey, azalmak yerine artmıştır. ilginç, şaşırtıcı ama Rabbimiz çok cömert ve işin aslı böyle işte.
Madem hakikat bu. Ben de artık elimdekileri arkadaşlarımla paylaşırım. Peygamberimizin yaptığı gibi. Hatırlar mısın, Ashab-ı Suffe’den bahsetmiştim sana… Mescid-i Nebevî’nin hemen arkasındaki Suffe’de kalan,
Peygamberimiz’den ilim öğrenen sahabeden. Peygamberimiz, onların ihtiyaçlarıyla da ilgilenirmiş. Hatta kendisine gönderilen hediyeleri de onlarla paylaşırmış.
Sevgili Günlük, bu küçük ama bereketli mayalı hamurdan nasıl bir sonuca ulaştık, hayret doğrusu! Sürprizle dolu bir hediye paketi gibi hayat. Bereket, paylaşmak,
Ashab-ı Suffe derken şunu da söylemeden geçemeyeceğim; “Şu anneler. içinde her konudan kitapları saklayan bir kütüphaneye benzemiyor mu?” Yazan: Cânân Cehri Akyol