Korku
Arkadaşıyla köprüye geldiler.
Kayığa binmeleri gerekti .
Araba yoktu. Eyüp Sultan’a gideceklerdi.
‘Ben kayığa binmem’ dedi arkadaşı.
Israr etti , ‘Başka çaremiz yok, mecburen kayıkla gideceğiz’.
‘Hayır!’ dedi arkadaşı, ‘binemem’.
‘Neden?’ diye sordu. ‘Korkuyorum’ dedi arkadaşı.
‘Korkuyor musun?’
‘Evet korkuyorum’ dedi arkadaşı.
‘Neden?’ diye sordu.
‘Kayığın batmasından’ dedi arkadaşı.
Cevap tuhaf gelmişti kendisine.
Bir zaman düşündükten sonra, ‘Haliçte kaç kayık vardır sence?’ diye sordu.
‘Bilmem’ dedi arkadaşı, ona da soru tuhaf göründü.
‘Yani yaklaşık olarak demek istiyorum’. Arkadaşındaydı bu kez düşünme sırası.
‘Bin tane var mıdır?’ ‘Varsayalım bin tane.
Peki söyle bakalım yılda kaç kayık batıyordur?’
‘Bir iki tanedir herhalde’ dedi arkadaşı.
‘Bir yıl kaç gündür?’
Benimle eğleniyor musun der gibi baktı arkadaşı, belli belirsiz bir sesle, ‘üç yüz altmış beş’ dedi.
‘Yani üç yüz altmış beş binde bir ihtimalden korkuyorsun.
Böylesi bir durumda kaygılanmak insana yakışır mı?
Sustu arkadaşı.
Sürdürdü konuşmasını, ‘kaç sene yaşayacağını umuyorsun?’
‘Yaşlıyım ben’ dedi arkadaşı, ‘on yıl belki yaşar belki yaşamam’.
‘Bence’ dedi, ‘ecel gizli olduğundan her an ölme ihtimalin var.
Üç yüz altmış beş günün her birinde ölmen mümkün.
Kayığın batmasından bin kat fazla…
Bundan korkmuyor musun?’
Aklı başına gelmişti arkadaşının.
Kayığa bindiler.
Yakamozları işaret ederek, ‘bunlar gibi yanıp yanıp sönüyoruz’ dedi,
‘hayat sandığımız şey, sadece içinde bulunduğumuz andır. Allah, korkuyu ruhumuzu korumamız için vermiştir’