Kızıl Elma-IV
SAAT: 05.00
YER: AFRİN
Hava sisli. Karşıdaki düşman hain. Savaşı bile usulüne göre yapmaktan aciz leş sürüleri bunlar. Ama kahraman Türk askeri ilerleyişini sürdürüyor.
Bu yolda; Korkmak yok! Dönmek yok! Son kale teslim alınıncaya, son ev esaretten kurtuluncaya kadar ilerleyiş sürecek! Afrin çıkılmaz bir durak gibi görünse de hainler binlerce pusu kurup, binlerce hendek aşsa da, kilometrelerce uzunluğunda tünel hazırlamış olsa da ve bunu yaparken de dış mihrakların kirli elleri olsa da yılmak yok, dönmek yok asla…
Bahadır’ın gözlerinde düşmana karşı olan nefretini okumak mümkün. Ülkü bunu nasıl bir insan yapabilir diye hayretini dile getiriyor. Ama karşıdaki düşman da insanlık olsa idi masum insanları kalkan olarak kullanmaz, onları önlerine set olarak koymazdı.
Onlarda biliyordu ki Türk askeri asla masum insanın canına kıymaz gerekirse kendisi ölür ama masum kanı asla akıtmazdı.Hiç bir kimsenin malına göz dikmez hiçbir eşyasına zarar vermezdi.
Bu tarih boyuncu böyle gelmiş ve böyle de devam edecekti. O ecdat ki geçtiği tarladan kopardıkları meyvelerin yerine kese kese altın bırakarak yollarına devam etmişlerdi.
Bunu Türkiyemin doğusundaki JÖH ve PÖH’ler de gerçekleştirdikleri operasyonda göstermişlerdi. Benim kahraman askerim evde çay demlemiş kat ve kat üstü parasını eve bırakmışlardı.
….
Mehmet’in sesi yankılandı kulaklıklardan, Yusuf’a yönelikti bu ses “Ne zaman başlayacağız Yusuf”
Yusuf’ta biliyordu her geçen saniye karşıdaki masumları biraz daha ölüme yaklaştırıyordu. Ama zamanı henüz gelmemişti.
Aldıkları istihbarata göre Afrin’deki bir evde masum insanları tutsak olarak tutan teröristler vardı. Ve bomba tuzaklamışlardı. Bu operasyon çok önemliydi çünkü Türkiye’yi dışarıda itibarsızlaştırmak istiyor ve yabancı medyaya malzeme hazırlamak istiyorlardı. Güya Türk askeri masum insanları tutsak ederek onları katlediyor, öldürüyor havası vermek istiyorlardı. Ama Yusuf ve ekibi buna asla izin vermeyecek onların oyunlarını bozacaklardı.
. . .
Hava şartlarının olumsuzluğu ve yağmurun bardaktan boşalırcasın yağmasından dolayı toprak çamur, yer kaygandı.
Ülkü’nün sesi yankılandı “Arkadaşlar görev yerimdeyim!”
Yusuf arkadaşlarına operasyon başlamadan tüm ayrıntıları anlatmış, etrafında buldukları alanı teröristlerden temizleyecekler ve o masum insanları kurtaracaklardı. Yapackları en ufak bir hata dönülmez sonuçların doğurabileceğini onlarda biliyorlardı.
Ve Yusuf beklediği uydu görüntülerini aldıklarına dair haberi alınca emri verdi.” Aslanlarım zaman geldi gazamız mübarek olsun, vatan sağ olsun! Haydi Bismillah !”
Bu sesle beraber Ülkü’nün keskin nişancı atışları başlamıştı. Mehmet ve Yusuf bir yönden Bahadır ve Sinan ise diğer hattan olay bölgesine giriş yapmışlardı.
Sadece tek atış sesi geliyordu ve her atışta bir hain yere seriliyordu. Sağ bölge “Temiz”, devam ediyorum ”Temiz! ” bu sesler kulaklıklara çarparken bir şarkının nakaratları gibi etrafa ahenk katıyordu.
Son hain de yere serilmişti işte…
Ve evin etrafı kuşatılmıştı. Burada en büyük rol Sinan’a düşmekteydi. Sinan bomba imha uzmanıydı. Gerçekten de işinin uzmanı bir vatan evladıydı.
Evin içerisinden hiç ses gelmiyordu. Büyük ihtimalle ağızları bantlı olmalıydı. Sinan evin kapı koluyla bağlantılı olan tuzağı hemen fark etti. Burada sadece bir tane değil birkaç tane bombalı tuzak vardı. Ne kadar da haince hazırlanmış bir tuzaklamaydı bu.
Sinan büyük bir hassasiyet içerisinde bomba imha fünyesini yerleştirdi. Son 3…2…1 ve ateş… Bomba imha edilmişti.
Yusuf ve ekibi evin içerisine girdiklerinde gözlerine inanamadılar. Buradaki tutsakların hepsi ihtiyarlardan oluşuyordu. Gözlerindeki korku göz bebeklerinden dışarı fışkırıyordu adeta. Yusuf’u karşılarında gören ihtiyarlar heyecan ve korku içerisinde kendilerini sakındırmaya çalıştılar ama Yusuf’un göğsündeki ay yıldız bayrağı görünce farklı bir duygu sarmıştı onları ağlamaya başladılar.
Elleri ve ayakları bağlanmıştı. Ses çıkartmasınlar diye ağızları bantlanmışı. Bu nasıl bir hainlikti ki bu aciz insanları göre göre ölüme sürüklemişlerdi. Bu atmosferi anlatmak nasıl mümkün olabilirdi ki.
Hüzün ve sevinç aynı mekândaydı şimdi.
Yusuf’a dönerek içlerinden biri Arapça olarak “Hoş geldiniz, hoş geldiniz” diyerek hem sarılıyor hem de hüngür hüngür ağlıyordu.
“Bu hainler bizim onurumuzla oynadılar evlat. Evlatlarımızı zorla silâhaltına aldılar. Kızlarımızı kaçırdılar. Bizleri kendi ülkemizde, kendi memleketimizde sığınmacı durumuna düşürdüler. Sizleri çok bekledik, bizleri kurtarsa kurtarsa Türk askeri kurtarır diye umut ettik. Ve umudumuzu da boşa çıkarmadınız. Bizi o kadar mutlu ettiniz ki Allah sizden razı olsun evlat. Allah sizlerden razı olsun…”
Yusuf ve arkadaşları şahit oldukları bu durum karşısında bu görevi üstlenmelerine bir kez daha şükrettiler. Masum insanları bir kez daha kurtarmışlar, tuzaklanan büyük bir oyunu bozmuşlardı. Ve tüm dünyaya bunların ne kadar alçak bir insan topluluğu olduklarını gösterdiler.
. . .
Ve sözün bittiği yerde Yusuf ve arkadaşlarının vazifeleri asla bitmeyecekti. Dünyada hain tükenmediği müddetçe Bu kahramanlar her daim hazır olacaklardı.
“Kızıl Elma “ muştusu tamamlanıncaya kadar bu yolda mücadeleleri sürecekti…
Yazan: Bayram MİROĞLU
[…] Kızıl Elma-IV […]