KIRIK KELLE KOPARTAN, Köyün birinde bir fukara varmış… Kendi kendine düşünürmüş… Ben bu fukaralıktan nasıl kurtulurum… Ne yapmam lazım..

Düşüne düşüne buldurabilmiş kendi aklınla. Demiş bir kılıç yaptırayım.. Yaptırmış. Sonra kılıcını sivrisineklerin bol olduğu bir yerde şöyle bir  savurmuş, sonrada bakmış kılıcın üzerinde kırk tane sivrisinek kafası var.

Hemen gitmiş bir demirciye, kılıcın üzerine yazdırmış “Kırk kelle koparan”. Almış kılıcını, düşmüş yola. Gide gide bir meydanlığa varmış. Devlerin toplandığı yermiş. Kuş uçturmazlarmış. Kimse gidemezmiş oraya. Bu köse, fukara, fukaranın adı köseymiş yani. Dikiyle kılıcını meydanlığın orta yerine, yatıya gölgesine. Devler toplanıya yarana. Deyeler bu nasıl adam yahu, biz buraya kuş uçurmayaz, buraya gelsin kılıcını kaksın bizim harmanımıza, altında uyusun.

Bide okusunlar kılıçta yazıyı: Kırk kelle koparan. Zaten devler kırk kişiymiş. Vay anasını demişler bu bizim bi defada hepimizin kellesini kesecek. Bu adamdan biz ancak arkadaş olursak kendimizi kurtarırız. Tutmuşlar köseyle arkadaş olmuşlar. Bu arada köseye vazife çıkmış. Beraber yiyip içerlermiş.

Köse demişler: Sen gidip balkandan biraz odun getirir misin? Pekala demiş neye git-meyeyim. Bi urgan vermişler ona, oduna yollamışlar. Urgan o kadar ağırmış ki, köse urganı zor sürüklemiş balkana kadar. O kadar ağır. Nerde ona odun koyupta getirecek. İmkan yok ama, yolda giderken gene köse kafasını çalıştırmış. Bi çorap denk gelmiş. Çorabı ahya başlıya sökme. Sökmüş çorabı, ipliklerini yamaçta, çıtırıklara dolaştırıp dururmuş… Epi bi yer dolaştırmış…

Akşam olmuş hala dönmüyor… Kılıcı da ama brakmıyor yanından… Devler arkadaşlarından birine demişler.. Git şu köseyi bi dolaş yav… Sabah gitti bize odun getirme hala gelmiyor… Belki orada gebermiştir. Temizlenmiştir de kurtuluruz bun-dan..Bi de gitsin arkadaşlarından birisi bi baksın… Hadi be köse demiş, ne yapıyorsun sen… Sabah gel-din… Yahu, demiş Köse, beni her gün oduna yollayıp durmayın.. Hazır gelmişken demiş, şu bayın oldu gibi indircem.. Aman aman demiş dev, bizim bayırımızı bir kereden bitirme… Bi de kışa ne yakıcaz? Birazından odun alalım gidelim… Kalanı gene kalsın ileriye… Köse zaten bunu beklermiş… Urgannan odun götürecek gücü yok ki?.. Dev ordan burdan lapur kupür, paldır küldür kökünden, budandan yapıya bi arka?.. Yüklediye o kuvvetli urgana.. Alıya arkasına… Köse de kılıcın eline alıp arkasından tinkoz, tinkoz gidermiş…

Neyse… Gidince eve devler demiş: Ne oldu be arkadaş, Köse niye oyalandı?.. Yav demiş, ne korkunç adam, bütün bayın demiş, biraz da yalan katmış orda, getirip duruyordu, yolda bıraktırdım Aldım demiş bir parça ben getirdim.. Aaa demişler, bu adam ne fena yavu… Biz bundan nasıl kurtulcaz..

Neyse, bu arada köseyi bir dartmak istemişler… Demişler Köse amca, yidik, içtik, su-sadık: Al şu tulumu git filan çeşmeden bize su getir… N’apçak Köse… İçinden korkuya da on-lardan ama güya, dışarıdan korkmayam gibi gösteriye. Kırk kelle koparan yazmış ya kılıca… Almış tulumu sürükleye sürükleye zor ermiş çeşmeye… Biraz su akıtmış tulumun içine, dikmiş ağzına… Ne su getiriye ne bişey.. Durup duruya orda?. Zaten su koysa götürecek hali yok..

Tulumu oraya anca zor götürmüş… Ter batrak içinde. Devler beklemişler beklemişler gelmiyor.. Git bakalım demişler gene arkadaşına… Bu köse neye gelmeye… Bi de gitsin gene bi baksın, tultfro ağzında içip duruya.. Bu tulum bunlara yetiye… Erince dev, yav Köse ne yapıyasın deye… Yav deye acele etme, üç tane içtim, dördüncüyü de içiyem… En evveli kendi canımı bi kandırayım da ondan sonra size getireyim. Aaa.. Yav demiş sen bizim çeşmeyi kurutacan… Bu ne? Demiş. Ben üç dört tulum içmeden kanmıyorum demiş Köse. Hemen Köse dol-durmuş tulumu yükletmiş devin arkasına… O da takılmış arkasına gene yan yan… Aman demiş Al-lahım gene kurtardık paçayı… Ben bu tulumu nerde götürcek güçteyim.. Gidince oraya soruya arkadaşlan: Ne yapardı Köse? Yav demiş beş tulum içmiş altıncıyı içerdi ben braktırdım. Vay anasıra demişler. Bizim bi günde içtimiz suyu o bi günde içiye. Ne korkunç adam bu… Aralarında gene düşünürlermiş bu Köseden nasıl kurtuluruz… Bu arada da orda bi tokmak varmış… Ağır bi tokmak…

Çok ağır ama… Köseye demişler… Gel bu-raya. Yav sennen bi tartışma yapacaz. Şu tokma eğer atabilirseydin yüz metre yukarı bizdensin, atamazsan seni yicez… Ama gene kırk kelle ko-paran kılıçtan da korkuyolar… Köse anca yerden tokman sapını kaldırabilmiş… Düşünürmüş… Şimdi başta kımıldatma gücü yok… Hadi yav de-mişler atsana ne düşüneyesin.. Yav demiş, ne dü-şüncem, babamın da böyle bi tokma vardı. Aldım onu bi kaydırdım bulutların içinde kaldı. Sizin tokma da atarsam bulutların içinde kalacak… Sonra beni suçlaycanız.. Bunu düşüneyem… Aman aman demişler bi tokmamız var- bu bize lazım, atma kalsın ne olur.. Eh demişler yahu bulutlara atıya bu adam…

Biz bunu nerde bulutlara atacaz, güya deviz.. Çok güçlüyüz… Köse demişler, sen bizden ne isteyesin yav… İste de seni gönderelim evine… Sizden demiş, bir şey istemeyem… Yalnız tek bi arzum var… “Neyin var?” Bana demiş, bir oda vereceksiniz orda kalacam… Pekala deyeler, gösteriyeler ona bi oda… Yat burda?.. Ha, demişler devler, bu akşam bunu gebertiriz. Ama Köse seslermiş devleri, konuşurlarken.. “Baksana biz bunu öldürürz bu tokmakları” Köse bu arada yağ-murlunun altına bi kütük konuya, kendi çıkıya kirişe… Kirişte de oturmuş… Gece yarısı geliye devler… Pata küte, pata kuta, tamam deyeler öldürdük… Sabaleyin bi baksınlar, Köse gelip duruya gene… Yahu Köse ne oldu, nasıl geçirdin bu akşamı?… Brak yav demiş, bi yorulmuşum, ama bi yorulmuşum.. Sanki elli tane, yüz tane insan geç-miş üstünden… Ama buna şükür demiş gene iyiyim. Bre yav demişler, bu kadar vurduk tokmaklan gene şükür deye haline. Neyapçaz bunu?… Sonraki akşam hesap etmişler bi kaynak su üzerine döksünler… Köse sonraki akşam gene örtmüş yağmurlu kütün üzerine, çıkmış tavana…

Bunlar kay-natmışlar bi kazan su dökmüşler gece yansı üs-tüne… Demişler, hah, bu pişti artık… Bi baksınlar sabalaym Köse gene yağmurlunu almış gelip du-ruya… Islak yağmurluklan… Yav Köse demişler bu ne hal?.. Brak yav demiş, bu akşam bi sı-kmtılandım, bi sıkılandım, bi ter ama demiş… Su gibi oldum yavu baksanıza… Bu kadara sıkıntı çek-tim… Vay demişler bu adamın kolayını bulamıcaz. Bu arada Köse’len gene bi tartışmaya girmişler. Köse demişler… Eee demiş… Alacaz demişler bi sır (sığır) yansını sen alacak yarısını biz.. En evveli kim sın yirseydi o diğerlerini yicek.. Evet demiş, ama ben yalnız susuz yiyemem tıkılım… E, pekala demişler sen suyun başında yi, biz susuz yicez. Bu alıya yanm sırı gidiye, lapur lupur, kupür hemen atıya suyun içine. Hemen çabucak geliye?.. Ne oldu yav Köse demişler… Aaa, ben yedim bile. Onlar gene da yarısını yimemişler… Vay demişler bu Köseden biz kurtıilamıcaz yav..

Ne yapalım? Soralım bakalım bizden bu ne iseteye de verelim.. Defi bela gitsin… Köse demişler, iste bizden ne is-teyesin de gönderelim seni… Köse demiş, sizden iki sandık altın verirseniz, bi dev’e yükletirseniz, beni de üzerine pindirirseniz, gönderirseniz evime, ben de sizden ayrılım… Pekala demişler… Yük-letiyeler iki sandık git, git Alla git, vanyalar evine… Yirmi otuz adım kaldman, dev bu arada çok yo-rulmuş, indirmiş sandıkları, Köse idaha üzerinden inmezmiş… Dev ooh be demiş… Köse de bir anda kulübenin tepesinde bulmuş kendisini. Bi baksın, dev, Köse kulübenin tepesinde. Yav Köse demiş ne arayasın orda… Be pezevenk demiş, da du-ruyamısın. Babamda kalma bıçakları bulayım da o zaman sorcam ben sana…

Dev bu arada bi kork-muş başlamış kaçma… Kaçarkeydin yolda bi hoca durgutmuş dev’i… Ne kaçıyorsun yav demiş… Sorma demiş, öyle bi fena adama çattık ki, yetmeye iki sandık altm verdik, bu sefer babasından kalma bıçaklan ayara bizi, kesmek için… Hoca altmlan duyunca: Yahu demiş korkma iyi adamdır o.. Gel gidip görelim şunu. Hocanın maksadı gidip gör-sün bakalım altınla kimin evinde, hangi şahısta… Dev deye dönerim ama bi şartla… Seni deye, kuy-ruğuma bağlarım. Hoca buna akşamdan hazır…

Balanıya kuyruğuna gideyeler… Köse dev’i gö-rünce: Pezevenk deye, gene mi geldin… Dev kor-kudan alabildine başlıya kaçma… Hoca, bağlıya devin kuyruna, o ağaca bu budağa, o taşa bu taşa çarpa parça paramparça oluya.. Dev de varıya ar-kadaşlarının yanma… Arkadaşları deye ne yaptm… Köseyi deye yerine yerleştirdim… Yalnız Hocanın birisi beni tekrar geri döndürdü… Kuyrua bağ-lamıştım onu fakat Köse babasından kalma bı-çaklarla beni koşturmaya başladı… Hoca da ar-kamda paramparça oldu.
Fıkara o altınlarla ölünceye kadar rahat ya-şamış.. Dansı bizim başımıza.

Derleme yeri: Sünnetçiköy, Iskeçe. Kişi: Necati Rızaoğlu, yaşı 93.

Kaynak: Kültür Bakanlığı

DENİZE YOLCULUK

You may also like

TURNA BABA

TURNA BABA

TURNA BABA, Bir zamanlar varmış, bir zamanlar yokmuş, bir köyde fakir bir adam varmış. Bu ...

Comments

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir