— Tamam, aslında kulaklarım kafama takılı fakat ben bu aralar kafamı kulaklarıma taktım. Aynaya ne zaman baksam gözüme ilk onlar batıyor. Biri sağda biri solda, sanki iki koca kepçe! Sap takıp çorba kepçesi yapsam olur, o kadar kocamanlar. Saçlarımla kapatmaya çalışıyorum, olmuyor. Üzerlerini neyle örtersem örteyim onlar yine de çıkıp etrafa bakmanın bir yolunu buluyorlar. Ah benim koca kulaklarım, vah benim koca kulaklarım.
Üstelik ara sıra arkadaşlarım da alay ediyorlar. Durup dururken sokağın ortasında hep bir ağızdan şöyle diyorlar:
— Keeeepçeee kuuuulaaak! Keeeepçeee kuuuulaaak!
Doğrusu onların yüzüne bakarken acımı belli etmiyorum fakat sonra eve gidip de tek başıma kalınca oturup kederle ağlıyorum. Ben çok kuvvetli bir çocuğum. Öyle her söze kulak kabartmam fakat kulaklarımla böyle alay ettiklerinde çok çok çok güceniyorum.
İşte ağlayınca da hemen burnum akıyor. Şimdi anneme ne söyleyeceğim?
Ben böyle kepçe kulaklı ve sümüklü bir çocuk olarak üzgün üzgün otururken anneciğim yanıma gelivermiş. Badem gibi gözleri ile tatlı tatlı bakıp dedi ki:
— Benim güzel yavrucuğum annesine ne söyleyecek, bilemiyorum; fakat ben ona çok güzel bir şarkı söyleyeceğim:
“Asıl kepçe kulaklılar, lüzumsuz meraklılar, sen onlardan biri olma, boş işlerle uğraşma.”
— Aaaa! Ne güzel şarkı! Demek asıl kepçe kulaklılar, lüzumsuz meraklılar, öyle mi?
— Evet, dedi annem. Onlar, üstüne vazife olmayan sesleri ve konuşmaları duymaya çalışanlardır. Bu şekilde davranarak hem vakitlerini boşa harcamış hem beyinlerini ve kalplerini yormuş olurlar. Bu kadarla kalsa iyi. Böyle yapanlar kul hakkına da girerler. Üstelik gizli konuşmalara kulak kabartarak insanların duyulmasını istemediği sırları duyar, utanmalarına sebep olurlar. Yüceler yücesi Rabbimiz tüm bunları yasaklamıştır. Herkesin, kendisini ilgilendiren meselelerle meşgul olması gerekir.
— Ben kimsenin gizli saklı konuşmalarını duymak için uğraşmıyorum. Yine de arkadaşlarım benimle alay ediyorlar. Hem doğru da söylüyorlar. İşte, kocaman kulaklarım var. Senin dediğin gibi değilim; fakat yine de kepçe kulaklıyım.
— Güzel yavrum, dedi annem. Sana seni hediye eden Allah, seni yaratırken hiç gözlerini, burnunu, kulaklarını nasıl istersin diye sordu mu?
— Sormadı.
— Bana da sormadı. Rabbimiz her insanı kendi dilediği gibi şekillendirdi. Düşünsene, O sadece seni, beni, babanı değil tüm insanları, diğer bütün canlıları ve cansızları dilediğince şekillendirdi. Böylece farklı birçok tipte insan, dünya imtihanında yerini aldı. Şekillerimiz ile değil elimizdeki imkânları Allah rızasına uygun kullanmamızla değerli oluruz. Fakat O’nun yarattığı şekli beğenmezsek aslında onun takdirini beğenmemiş oluruz.
-— Eveeet!
— Evet yaaa. Resmi beğenmeyen, aslında ressamın sanatını beğenmemiş olur. Yemeği beğenmeyen, aslında aşçının hünerini beğenmemiş olur. Anlayacağın güzel yavrucuğum, yaratılanı beğenmeyen de farkında bile olmadan yaratanın takdirine kusur bulmuş olur. Öyleyse senin, kulaklarını bu kadar dert edip üzülmen doğru mudur?
— Hiç böyle düşünmemiştim.
— O halde bundan sonra böyle düşün akıllı yavrum. Hem böylece arkadaşlarının sözlerinden de incinmezsin. Beli ki onlar seninle değil aslında Allah’ın takdiri ile alay ettiklerini bilmiyorlar. Bilseler yaparlar mı? Yapmazlar.
— O zaman önce kulaklarımdan sonra da Rabbimden özür dilerim.
Ben böyle deyince güldü annem. Zaten annem bana ne zaman gülse sanki içim gülüyor. O gülünce bütün üzüntülerim kaçıyor, yerine sevinç ve neşe geliyor. Böyle neşelenince de içimden hep gülberenk şarkıları söylemek geliyor:
“Asıl kepçe kulaklılar, lüzumsuz meraklılar, sen onlardan biri olma, boş işlerle uğraşma!
La lal la la lalala laaa. La lal la la lalala laaa…”
Neslihan Nur Türk
Bizim Bahçe Dergisi, Temmuz 2018