
Kabak Kız

Evvelce bir kadının hiç kızanı olmazmış.
Onun için kadıncağız hep kahırlı dururmuş.
Bir gün düşünürken Allah’a şöyle yalvarmış:
– Ey Allah’ım, bana kızan değil de, bir kabak ver!
Bir hayli zaman sonra kadının bir kabak kızanı olmuş.
Kabak büyüye büyüye bayağı büyümüş.
Sesinden kız olduğunu anlamışlar, zavallı kabakçık annesine elinden geldiği kadar yardım etmeye çalışırmış.
Bir gün köy kızları toplanıp çergeleri yıkamağa gitmişler.
Kabak kızancığız da:
– Anne, ben de bizim çergeleri yıkamağa gideceğim, demiş.
Annesi gene:
– Nasıl yıkayacaksın, kızım! Sen burada dur, ben gidip yıkayacağım, diye söylemiş.
Kız bir daha üsteledikten sonra annesi çergelerini eşeğe yükletmiş.
Eşek dereye doğru yürümüş, kız da arkasından tekerlene tekerlene öbür kızların çergeleri yıkadıkları yere kadar varmış.
Kabak kızcağız daha aşağıya gitmiş.
Orada kabaktan çıkarak güzel bir kız olmuş.
Bu sırada oradan bir beyin oğlu geçermiş.
Kızı görünce, ona vurulmuş.
Saklanıp kızı seyretmiş. Kız ise çergeleri yıkayıp eşeğe yükletmiş, kabağın içine girmiş ve yine tekerlene tekerlene eve dönmüş.
Beyin oğlu hep arkasından gidermiş.
Kızın hangi eve girdiğini görmüş. Sonra evine dönmüş ve annesine şöyle demiş:
– Anne ben filancanın kabak kızıyla evleneceğim.
Anne şaşmış:
– Aman çocuğum, koca bollukta onu mu buldun. O zaten işleyemez, bize yaramaz, demiş.
Fakat beyin oğlu:
– Evlenirsem, onunla evleneceğim, dermiş. Eğer alamazsam kendimi öldüreceğim.
Ne yapsınlar, çocuğun hatırını sayarak dünür yollamışlar!
Kızın annesi kızının kabak olduğunu ve işleyemediğini söylediyse de yine isterlermiş.
O zaman kızı vermeğe razı gelmişler. Düğün yapıp gelini beyin evine götürmüşler.
Kaynanası çok fenaymış, kıza hep çekişirmiş, bağırıırmış.
Bir gün fırına ekmek kaparmış. Kabak kızcağız da:
– Ben de yardım edeyim anne, demiş.
Kaynanası ise ona:
– Sen yapamazsın, diyerek bir şamar vurmuş. Oncağız da tekerlenerek duvarın dibine gitmiş.
Akşam olmuş. Kocası gelmiş. Kızcağız:
– Beni annem dövdü, diye ağlamış.
Ertesi gün çocuğun annesi kızı gene dövmüş. Kocası döndükten sonra kız gene ağlamış:
– Beni annem dövdü, ben burada duramam, diye. Aradan beş altı gün geçmiş, kaynanası ona hep bağırmış.
Bir gün yakın bir köyde düğün olmuş. Kızın kaynanası hazırlanıp düğüne gitmiş.
Kızcağız da kabaktan .çıkmış, güzelce giyinmiş ve bir beygire binip düğüne gitmiş.
O kadar güzelmiş ki, oraya vardığı zaman bütün etrafı aydınlatmış.
Herkes ona bakmağa başlamış. İnsanlar:
– Beyin oğlu bu kızla evlenseydi, diye söylenilmişler.
Kızın yanına gidip kandırmaya başlamışlar, fakat kız razı gelmemiş. Kız düğünde kaynanasının bulunduğu yere keçi boku atarmış, diğerlere ise şeker atarmış.
Herkes niçin böyle yaptığına şaşırmış.
İnsanlar:
– Onun fena olduğunu biliyor galiba, derlermiş.
Düğün dağılmağa başlayınca kız atına binip eve dönmüş.
Kaynanası da eve dönermiş. Kız başka kapıdan girip kabağına girmiş.
Kaynanası içeri girer girmez çocuğuna görmüş olduğu kızın güzelliğini anlatmağa başlamış ve gene kızı göstererek:
– Bu bollukta bunu mu buldun, demiş.
Aradan biraz geçmiş. Başka bir düğün olmuş.
Kaynana gene düğüne gitmiş. Kaynanası gittikten sonra kabaktan çıkmış, güzel elbiseler giymiş ve bir beygire binip düğüne gitmiş.
Düğünde onu gören âşık olmuş. Ona kiminsin diye sormuşlar, kız ise kabakçı oğlu adında bir beyin kızı olduğunu söylemiş.
Kaynanası şüphelenmiş. Kızdan ileri eve dönmüş.
Kabuğunu görünce ateşe atmış, tam bu sırada kız da dönmüş.
Kabuğunu ocakta görünce düşüp ölmüş.
Kocası da karısının öldüğünü görünce kılıcını çıkarıp kendisini öldürmüş.
Her ikisini de bir mezara koymuşlar.
Mezarın üstünde bir gül ağacı bitmiş.
Onda iki gül açmış, biri beyaz, biri kırmızı.
Anneleri dünyada yalnızca, deli divane kalmış.
İYİLİKTEN İYİLİK, KÖTÜLÜKTEN KÖTÜLÜK DOĞAR