
İyiler Daima Kazanır

İyiler Daima Kazanır, Pozi yüzünün tamamı kumlara gömülmüş bir şekilde uyandı. Neredeydi? Nasıl gelmişti buraya? Şaşkınlığını üzerinden attığı o ilk dakikalardan sonra okuldaki izci eğitiminden hatırladıklarını uygulamaya başladı. Birkaç saatlik keşif gezisinin ardından bulunduğu yerin bir ada olduğunu anladı ve hava kararmadan sığınacak bir yer aradı kendisine.
Çalıların arasında geçirdiği gecenin ardından karnındaki gurultunun
giderek artmasıyla ağaçlarda meyve aramaya başladı. Bir el atsa ulaşabilecekmiş gibi görünen kırmızı elmalar sanki daha da yukarı kaçıyormuşçasına uzaklaşıyordu ondan. Elmalara ulaşamadıkça da bir gülüş, bir kahkaha sesi duyuyordu. “Kim var orada? Hey. Orada biri mi var?” dedi. Ama cevap veren yoktu.
Güneş tepeye ulaştığında susuzluğu da dayanılmaz bir hal almıştı. Pozi ormanın ortasındaki nehri bulduğunda çok mutlu olmuştu. En azından içecek bir suyu vardı artık. Ancak avuçlarını su ile doldurup ağzına götürdüğü sırada avuçlarındaki su adeta çamura dönüyordu. Birkaç kez denemesine rağmen sonuç aynıydı. Ve yine aynı sinir bozucu kahkaha… Bu sefer daha yakından…
“Hey! Su nasıl çamur oluyor? Burası neresi?” dedi.
Yine ses yoktu. Karnını doyuramıyordu. Susuzluktan ve sıcaktan yorgun düşmüştü ve enerjisi gitgide azalmıştı. Bulduğu ilk ağacın gölgesine bırakmıştı bedenini. Denize bakıp çaresizlik içinde gözyaşlarına boğulmak üzereyken, bir de ne görsün… Kocaman bir gemi… Hem de çok yakınlarda. Bir yandan bağırıyor bir yandan hiç durmadan gemiye el sallıyordu. “Buradayım!
Yardım edin! Hey baksanıza. Buradayım!”
Aralıksız çırpınışlar zıplayışlara rağmen kimsenin onu görmediğini
farketti. Görünmez mi olmuştu yoksa? Artık dayanamıyordu tüm bu olup bitenler karşısında çaresizce ağlamaya başladı. Gözyaşları toprağa karıştığında bir kez daha duymuştu o ürkütücü kahkahayı. “Yeter artık! Bu bir şaka mı?”
Tüm bu olanları büyük bir sabırla izleyen güzel perimiz Linda, kötü kalpli cadıların Pozi’ye yaptıklarına daha fazla seyirci kalamadı. Periler krallığının en katı kurallarından birinin insanlara doğrudan gözükmemek olduğu için perimiz Linda da Pozi’ye görünmeden ona yardımcı olmaya karar verdi.
Pozi’nin ilk önce karnını doyurması gerekiyordu. Gölgesinde yattığı ağacın tepesinden üç dört elma düşürdü Pozi’nin kafasına. Enerjisinin biraz daha yerine geldiğini gören iyi yürekli perimiz Linda, bir yandan onu bu adadan nasıl kurtaracağını düşünüyor, bir yandan da cadıların ulaşamayacağı temiz su kaynağını Pozi’ye ulaştırmaya çalışıyordu. Bu arada perilerin kraliçesi
Nasty küçük dostumuzu insanların yaşadığı karaya sağ salim ulaştırmak üzere büyülü sözleri mırıldanmış ve bir tekne yaratıvermişti. Bu büyülü tekne kendi kendini kontrol edebilecek ve dümeninin kontrolünü yelkenin hâkimiyetini kendisi ayarlayacaktı. Şimdi tek sorun Pozi’ye görünmeden onu buraya
nasıl ulaştıracaklarıydı?
Akıllı kraliçenin aklına ufak bir yangın çıkarma fikri geldi. Ormanlarında bulunan zararlı otlardan oluşacak minik bir yangın ve duman etkisiyle Pozi’nin dikkatini çekecek ve az önce yaratmış olduğu tekneyi görmesini sağlayacaktı.
Ancak kötü kalpli cadılar buna engel olmak için tüm büyülü güçlerini kullanarak yağmur yağdırmaya başladı. Bu durumda perilerin kraliçesi Nasty’nin çıkardığı yangını göremeyecek hem de herhangi bir yere sığınmak zorunda kalacak olan Pozi’nin korkusuyla besleneceklerdi.
Her iki taraf da olağan güçleriyle yıllardır süre gelen bu mücadelelerini şimdi küçük dostumuz için sergilemek zorundaydılar.
Bir yanda doğadaki her canlının iyiliği ve mutluluğu için uğraşan
periler, diğer yandan da tüm hayvanların korkularıyla beslenen
bitkilere zarar veren cadılar…
Bulutlar üzerindeki bu mücadele saatler sürdü. Her zamanki
gibi iyilik kazandı. Güzel yürekli perilerimiz bu galibiyetten sonra
Pozi’nin dikkatini çekebildiler ve onun teknenin bulunduğu
yere doğru gelmesini sağladılar.
Sevinç ve heyecanla bindiği tekne, kendiliğinden hareket etmeye
başladığında artık bunların hiçbirinin gerçek olmadığını, sadece kötü bir kâbus gördüğünü düşündü. Limana yanaştığında karada duran polislere şimdiden el salladı. Ağlamaya başlamıştı mutluluktan. İskeleye adımını atar atmaz sarılmıştı önüne ilk gelen kişiye. “Evlat, sen nereden çıktın? Nasıl geldin buraya? Yoksa sen iki gündür kayıp olan Pozi Monca mısın?”
Ağlamaklı bir şekilde başını onaylarcasına salladı Pozi. “Buraya
nasıl geldin peki? Neredeydin?”
Onu karaya getiren tekneyi göstermek üzere arkasını döndüğünde
orada olmadığını gördü Pozi.
Yavuz Eriş
[…] İYİLER DAİMA KAZANIR […]