Hüthüt
Dağların arasında, yemyeşil ve küçük bir köydü Mehmet’in köyü.
Baharda yaprakların rengi insanın gözlerini kamaştırırdı.
Hayvancılıkla geçinen köylüler, koyunlar, inekleri ve hatta dağdaki yabani hayvanları bile korur, gözetirdi.
Kış geldiğinde, sarp dağlar geçit vermez olduğunda köylüler gruplar hâlinde dağlara gider ve vahşi hayvanlar için de yiyecek bırakırlardı.
Bazı yerlerde kışın açlıktan köylere saldıran yabani hayvanlar olduğunu duyuyorlar ve buna şaşırıyorlardı köylüler.
Allah’ın verdiği bunca nimet varken hayvanlar nasıl aç kalırdı?
Allah’a çok şükür, sadece duyuyorlardı, bu güzel köyde hiç görmüyorlardı.
Mehmet bu köyde yaşıyordu; dedesi, ninesi, annesi, babası, kardeşleri ve ahırlarındaki hayvanlarıyla…
Zamanının çoğu dışarda geçiyordu Mehmet’in; sadece oynamak için değil, bahçe işlerinde, hayvanların otlatılmasında, saman ve sularının taşınmasında, hep yardım ediyordu ailesine.
Okul da vardı bu güzel köyde.
Bahar aylarında sabahtan, kışın ise öğleden sonra okula giderdi çocuklar.
Böylece işlere yardım etmek için de oynamak için de vakitleri olurdu çocukların.
Mehmet’in çok önemli bir işi daha vardı.
Kur’an-ı Kerim’i ezberliyordu Mehmet, hafız olacaktı.
Annesinin, babasının hatta nine ve dedesinin pek çok konuda ona danışmaları sırf bundan değildi elbet.
Dedesi “Anlamak ve yaşamak gerek yavrum.
Sen Kur’an’ı okursun ama, onu anlarsan o da senin gönlünü okur.” derdi hep.
Ne demek istediğini anlayamazdı önceleri Mehmet ama bir gün, karlı bir kış günü, elleri cebinde bahçede dolaşırken oldu ne olduysa.
Ve hikâyemiz böyle başladı…
Mehmet bahçede, yazın soğanlarla domateslerin ekildiği köşede bir fısıltı duydu o gün.
Kardeşleri ona şaka mı yapıyorlardı yine?
Yavaş adımlarla sese doğru ilerledi, bir kuş duruyordu orada.
Eğildi, göz göze geldiler kuşla; konuşan oydu!
Gözlerini ovuşturdu, rüya mıydı bu?
Kuş, yerdeki karıncaya, “Mehmet’in bizimle tanışma zamanı geldi artık.” diyordu.
Mehmet’in şaşkınlığı iyice artmıştı.
Boş bulundu birden: “Ben mi?” diye soruverdi.
“Evet, sen!” dedi kuş, o da şaşırmıştı küçük Mehmet’i aniden karşısında görünce.
Ve anlattı…
“Ben, Hüthüt’üm, bu da arkadaşım Karınca.
Bundan sonra seninle birlikte bütün dünyaları yaratan Allah’ın kitabı Kur’an’ı anlayacağız.
Çocuklar, Allah’ın ayetlerini çok iyi anlayabilirler hem.
Ama kulaklarını, gözlerini ve kalplerini kocaman açmaları gerek.
S en de hazır mısın bu müthiş yolculuğa?”
Mehmet, sadece kafasını sallayabildi, heyecandan dili tutulmuştu…
Kaynak: Diyanet