Harun’un Düşleri
Harun, pencerenin kenarına oturmuş etrafı seyrediyordu. Pencereden aşağıya doğru yavaş yavaş kayan su damlacıklarının oluşturduğu şekilleri izliyor, oluşan şekillerden farklı farklı karakterler oluşturuyordu zihninde.
Evlerinin karşısında uzunca bir yol vardı. Bu yolun iki kenarında uzun uzun kavaklar belirli aralıklarla dikilmiş, köyün girişine kadar uzanan yolu adeta masal diyarına çeviriyordu. Kış, son demlerini yaşıyor, bahar, yüzünü gülümseyerek gösteriyordu.
Harun bu uzun kavaklı yolda arkadaşlarıyla geçirdiği vakitleri düşünüyor ve üzülüyordu. Harun’un bu düşünceli hali annesinin gözünden kaçmamıştı.
—”Harun neyin var evladım, neden düşüncelisin böyle?”
—”Bütün arkadaşlarım dışarıda oynuyor, bense evden çıkamıyorum. Haksızlık bu.” dedi annesine ve aklı o üzücü güne gitti bir anda. İçinden keşke olmasaydı diye geçirdi. Çünkü 2 ay geçse de dün gibiydi Harun’un yaşadıkları. Başına gelen bu tatsız olay hafızasından silinmemişti.
Köyün girişinde bulunan kocaman bir çimlik alan vardı. Orada köyün bütün gençleri toplanır, futbol oynar, güreş tutarlardı. Köyün eğlence mekanıydı burası. Buraya sadece köyün gençleri değil aynı zamanda yetişkinleri de gelirdi. Hem gençleri izlerler hem de koyu sohbetlerin fitili burada ateşlerlerdi. En hararetli ve eğlendirici sohbetler burada başlardı.
Kışın henüz yüzünü yeni yeni göstermeye başladığı, sonbahar veda etmeye hazırlandığı, yaprakların etrafta oradan oraya savrulduğu bir zamanda olmuştu Harun’un başına gelen bu tatsız olay. Her zamanki gibi okul çıkışında köyün girişindeki çimenlik alanda arkadaşlarıyla top oynuyorken yere düşmüş ve ayağı kırılmıştı. Doktor alçıya almış birkaç ay evde dinlenmesi gerektiğini söylemişti Harun’a. O günden beri evde yatıyordu Harun. Evde olmak, dışarıya çıkamamak, arkadaşlarıyla oynayamamak ne kadar da zordu Harun için. Tam da zihninden o malum kazayı geçirirken annesinin tatlı sesiyle irkildi:
—”Yavrum hayatta insanın başına birçok şey gelebilir. Rabbimiz bizleri bazen hastalıkla, bazen sağlıkla imtihan eder. Önemli olan bizim bu hallerde takınacağımız tavırdır. Bizler Rabbimize karşı vermiş olduğu nimetlerden dolayı şükretmeyi, olumsuz durumlarda sabretmeyi kendimize ölçü edinmeliyiz.”
—”Ama” dedi Harun içini çekerek, “Arkadaşlarımla oyun oynamayı çok özledim. Onlarla ne kadar da güzel vakit geçiriyordum. Çok güzel günlermiş o günler.”
—”Yavrucuğum! İşte böyle durumlar bize şunu öğretiyor ki bize verilen bunca nimetin bazen farkında olamayabiliyoruz. Bu nimet bizim elimizden alınınca bunun farkına varabiliyoruz. Artık sende iyileşip dışarıya çıktığın zaman daha önce fark edemediğin birçok güzelliğin farkına varmış olacaksın.”
—”Peki, bu ne zaman olacak?” dedi annesine.
—”Sabredersen mükafatını alacaksın demiştim. O mükafat da yarın!” dedi sevinçli bir ses tonuyla. Bu müjdeyi beklemiyordu Harun. Alçının alınması için daha çok bekleyeceğini düşünüyordu. Oysa beklediği gün gelmişti. Koşup annesine sarılmak istedi ama koşamıyordu. Annesi oğluna sarıldı ve:
—”Yarın alçılarını çıkartmaya hastaneye gideceğiz. Artık arkadaşlarınla koşup oynayacak, okuluna devam edebileceksin.” dedi gülümseyerek.
Harun annesinden almış olduğu bu habere çok sevindi ve arkadaşlarıyla oynayacağı oyunların hayallerini kurarak, köyün girişindeki uzun kavaklı yola bu kez tebessümle bakmaya devam etti.
Haydi, Şu sorulara cevap bulmaya çalışalım?
-Etrafınızda kaza geçirmiş olan arkadaşınız var mı? Varsa onu ziyarete gidip halini hatırını sordunuz mu?
-Köyünüzde veya mahallenizde oyun oynanan yerler var mı?
-Size göre unutulmuş oyunlar var mıdır ? Büyüklerimize sorup nasıl oynandığını öğrenebilir misiniz?
Yazan :Bayram MİROĞLU