Küçük bir fare kırda gezintiye çıkmıştı. Otlamakta olan bir deveye rastladı. Deve, upuzun boyu ve kocaman hörgücüyle farenin gözüne pek bir büyük göründü. Yavaşça devenin yanına yaklaştı. Devenin boynundan sarkan yuları görünce şaşırdı. “Demek bu koskoca deve birilerinin çekiştirmesiyle yürüyor.” diye düşündü. Hemen cesarete gelerek devenin yularından tuttuğu gibi çekiştirmeye başladı.
Deve hiç bozuntuya vermedi ve otlamayı bırakıp farenin peşinden yürüdü. Aslında gitmek istemese onunla gitmezdi. Küçücük farenin kocaman deveye güç yetirmesi hiç mümkün olabilir mi? Fakat o yumuşak huylu bir deveydi. Kendinden küçükleri hep severdi. Fare önde, deve arkada bir süre gittiler…
Küçük fare bu gezi sırasında keyiften dört köşe olmuştu. Öyle ki gelene geçene hava atıyor, laf yetiştiriyordu:
— Heey, bana bakın! Küçücük boyumla benden kat kat büyük bir deveyi yürütüyorum. Demek ki güçlü olmak için büyük olmaya gerek yokmuş. Aklımla boyumdan büyük şeyler yapabiliyorum. Ben harika bir fareyim.
Bu şekilde epey bir süre yürüdüler. Derken bir nehrin kenarına geldiler. Güldür güldür akan suyu görünce farenin gözü korktu ve deveye seslendi:
— Ayy! Ne kadar derin bir nehir… Şimdi burdan karşıya nasıl geçeceğiz?
Deve hemen ayaklarını suya sokup baktı. Su ancak dizlerine kadar geliyordu.
— Korkacak ne var ki, dedi. Su dize kadar geliyor. Geçip gideriz.
Fare korkulu sesiyle:
— Senin dizine kadar gelen su, benim boyumu çoktan aşar. Boğulurum ben bu suda. Beni sırtına al da suyu birlikte geçelim, dedi.
Deve gülümsedi:
— Az önce küçücük boyunla yularımı tutmuş, böbürlenerek önümden gidiyordun. Hani büyük olmak önemsiz bir şeydi? dedi.
Fare utanarak başını önüne eğdi:
— Haklısın, dedi. Ben küçük bir fareyim. Ama haddimi bilmeyerek senin gibi bir büyüğüme saygısızlık ettim. Senden özür diliyorum. Şimdi lütfen beni karşıya geçirir misin?
— Hadi öyleyse, dedi deve. Atla hörgücüme.
Birlikte karşıya geçtiler. O günden sonra fare büyüğünü büyük, küçüğünü küçük bildi. Ne zaman deveyi görse saygıda kusur etmedi. Deve de bu küçük fareciği koruyup gözetti. Dostlukları da böyle sürüp gitti.
(Mesnevi, Cilt: II, Beyit: 3472-3489)