Çok samimi iki arkadaştılar bundan yıllar önce.

Üniversiteyi beraber okumuşlar, yıllarca yedikleri içtikleri ayrı gitmemişti.

Gün gelmiş okul bitmiş, farklı şehirlerde işe başlamışlar, böylece yolları ayrılmıştı.

Yıllar yılları kovalamış, hayat telaşı onları da sarmıştı.

Ev, iş, çocuklar derken birbirleriyle görüşemez olmuşlardı.

Ta ki bir eğitim programında karşılaşıncaya kadar…

Yıllar çok şey götürmüştü onlardan, saçlar ağarmış, kilolar artmıştı.

Ama aralarındaki sevgi hâlâ çok güçlüydü.

Uzun uzun geçmişi yâd ettiler.

Bir simidi ikiye bölüp yaptıkları kahvaltıları hatırlayarak bol çeşitli bir kahvaltı yaptılar.

Zengin bir iş adamı olmuştu Haluk.

Şu fani hayatta her şeyi vardı ama hâlâ daha iyinin peşindeydi.

Asabileşmişti biraz, nadir gülümsüyordu.

Sürekli konuşuyor, kendisini ve başarılarını anlatıyordu.

Küçük bir iş yeri vardı Sami’nin.

Bir şeyler üretmenin mutluluğuyla gülümsüyordu etrafa. Halinden memnun Rabbi’ne şükrediyordu.

Daha iyi kul olabilmenin çabasındaydı. Kazancını paylaşıyor, pek çok yoksula yardım ediyordu, ama bunları anlatmıyordu.

Yürekleri ferahlatan bir öğle ezanıyla ara verdiler muhabbete.

Hemen yanı başlarındaki camide okunuyordu ezan.

Telaşla kalktı yerinden Sami. “Haydi!” der gibi baktı Haluk’a.

Önce anlayamadı Haluk. Anladığındaysa fena bozuldu: “Sen hâlâ orada mısın Sami, bunca işin gücün arasında namaza nasıl vakit buluyorsun Allah aşkına!” Sami kırık döküktü:

“Elhamdülillah hâlâ oradayım, Allah aşkına namaz kılıyorum.

Kabul olur inşallah.” Haluk toparladı kendini: “Âmin inşallah da, yani ben yoğunluktan hiç vakit bulamıyorum namaza filan.” Sami ısrarlıydı: “Önce namazımızı kılar, kalan vakitlerde hayatımızı programlardık eskiden
de hatırlasana.

Esas görevimiz kulluk, unuttun mu?

Haydi, geç  kalıyoruz.”

Haluk kulaklarına kadar kızarmış bir halde ayağa kalktı.

Hep kendisi söylerdi bu sözü yıllar önce. “Haydi Sami, namaza geç kalıyoruz!” Her yatsı ve sabah namazını, yoksul öğrenci evlerinin arkasındaki küçük camide cemaatle kılarlardı.

Kendini yeniden doğmuş gibi hissettiğini hatırladı namaz çıkışlarında.

İçi titredi.

Camiden çıktıklarında aynı hissi taşıyordu. İçi içine sığmıyordu.

Sami’nin ellerini tuttu: “İyi ki bugün seninle karşılaştım.

Meğer ne çok şey unutmuşum ben.

Allah’ım sana şükürler olsun, Allah’ım beni affet!”

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes önceden ne göndermiş olduğuna baksın! (Haşr sûresi, 18. âyet)

Kaynak: Diyanet

Keloğlan

You may also like

Ramazan Geldi

Ramazan Geldi

Ramazan Geldi, “Çok bereketli bir ay bu ay.” Öyle diyor ninem. O bir şey söylüyorsa ...

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir