Ejder Kuş
Geçmiş zamanda, bir yüce dağın kemerinde korkunç bir mağara var imiş.
Avlakta ömrünü geçiren kişiler burayı mekân tutarlarmış.
Günlerden bir gün anası babası ölüp, gençliğinde yetim kalan çaresiz bir kız o korku verici mağarada yaşamaya başlamış.
Bu kızın bir şal örtüden başka giyecek giysisi, yatmağa yumuşak yatağı da yok imiş.
Böyle de olsa kız kendinin güzelliği, boyu poşu ile dolunayı da sönük bırakırmış.
Mağaranın tepesindeki deliklerden kartalların, şahinlerin pençesinden düşen et parçalan, kızın gündelik yiyeceği için yeterli imiş.
Oduncuların bu mağaraya yolu düşse, mağaradaki kızı görüp, bu mağarayı bir peri mekân tutmuş, demişler.
Günden güne ahali arasında bu laf yayılmaya başlamış.
Küçük çocuklar mağara yakınına varamayıp “peri var” diye korkup kaçarlarmış.
Bu mağara yakınında bir ağaçta yaşlı bir ejder kuş da yaşarmış.
Bir gün ejder kuş kızı görüp âşık olmuş.
O, bu korkunç mağaranın yanına gelip kızın cemalini seyredermiş.
Sonunda ejder kuş da mağarayı kendine mekân tutmuş.
Kendi gideceğinde kızı mağara içine koyup, ağzına büyük taş kapatıp altın dal ile tılsımlar imiş.
Dönünce, tılsımlı altın dalla mağara ağzından taşı alıp, tekrar kızın cemaline bakmaya devam edermiş.
Her gün akşam olunca mağaradan çıkıp kuyruğunu pervane edip köylerin üstünde uçar, bağırarak adamları kuyruğuna çekermiş.
Uçarken kuyruğu yıldızın kuyruğu gibi göründüğünden, adamlar çok korkarlarmış.
Aydan ay, yıldan yıl geçip, bu laf padişahın kulağına erişmiş.
Padişahın kızı: “Kim bu ejder kuşu öldürse, o adama varacağım” diye haber salmış.
Hiç kimse cesarete gelip ejder kuşu öldürmek için ortaya çıkmamış.
Ejder kuş bazı akşamlar şehrin üzerine kadar geliyormuş.
Bu şehrin yakınında bir yiğit delikanlı var imiş.
Onun gayreti içine sığmayıp her gün dağlara çıkıp taşı taşa vuruşturup aslan avlarmış.
Bir gün padişah: “Dağlar arasında taşı taşa vuran aslan yürekli pehlivan yiğit varmış” diye işitmiş ve kendi adamlarını göndererek yiğidi çağırttırmış.
Padişahın kızı yiğide “Ejderi öldürürsen, sana varacağım” demiş.
Yiğit razı olmuş, ejder kuşun yaşamakta olduğu mağaraya doğru yol almış.
Yol yürüyüp, yürüyünce de bol yürüyüp o dağa yetişmiş.
Dağın aşağısına eğilmiş olan tepelere bakıp ejder kuşun yuvasının hangisi olduğunu bilememiş.
Gün batıp, her yer karanlık olunca ejder kuş yuvasından kuyruğunu pervane edip taşları yuvarlayıp, ağaçlan kökü ile koparıp çıkagelmiş.
Pehlivan baksa ki ejder kuş geliyor.
İki yanında dörder kulaçtan sekiz kulaç kanadı var.
Bedeninden yaldır yaldır alev şulesi çıkıyor.
Heybetinden koca ağaçlar yıkılıyormuş.
Pehlivan da onu görünce, şaşırıp, ayaklan yalpalandıktan sonra kendini tutabilmiş.
Pehlivanın gergedan boynuzunda yapılmış ok ve yayı varmış.
Yere ayağını direyip, aslanlardan medet dileyip, ejder kuşun tam alnını nişanlayıp atmış.
Ok varıp ejder kuşun alnına dört karış batmış.
Ejder kuş uçmak istemiş, uçamamış, birden yere tepetaklak düşüp ölmüş.
Pehlivan ejder kuşun altın boynuzunu cebine koymuş.
Sonra biraz dinlenip, gönlü dinçleşip dağın tepesine çıkıp oturmuş.
Pehlivan yine önceki gibi dağdaki taşları birbirine vurmak ile meşgul olup, padişahın kızı ile olan şartını da unutmuş.
Günlerden bir gün yiğit yine ejder kuşun yaşamış olduğu mağaraya varmış.
Mağara ağzında ejder kuşun izleri hâlâ duruyormuş.
Pehlivan yiğit: “Ejder kuşun mağarası bu imiş” diye mağara içine girmiş.
O mağaranın baş köşesinde büyük bir taşın durduğunu görmüş.
Onu ayağı ile itmiş, taş kımıldamamış.
Yiğit hayran olup o yanına bu yanına bakmış.
Baksa ki, taşın kenarında: “Ben tılsımlı taşım, yüz bin pehlivan vursa da açılmam.
Benim kilidim ejder kuşun boynuzu” diye yazılı bir yazı varmış.
Pehlivan onun tılsımlı taş olduğunu bilip, derhal cebindeki ejder kuşun boynuzunu alıp taşa değdirmiş.
Taş birden şırak diye açılıvermiş.
Pehlivan yiğit içeriye girip baksa ki, bir güzel kız oturmuşmuş.
Kız da karşısında duran yiğidi görmüş.
Yiğit kızın boyuna posuna, güzelliğine bakıp, onun güzelliğini görüp âşık olmuş.
Böylece pehlivan ile kız bir birlerine gönül verip, beraber yaşamaya başlamışlar.
Pehlivan, her gün dağlara çıkıp avlanarak, geyik ve türlü hayvanları yakalayıp gelirmiş.
Yiğit, kız ile mağarada günlerini geçiriyormuş.
Ejder kuş öldükten sonra halkın gönlü hoşnut olmuş.
Padişahın kızı ise, ejder kuşu öldüren pehlivan yiğit gelmeyince, bir yerde ölüp kalmış olmalı, diye vezirin oğluna varmış.
Günlerden bir gün padişah: “Pehlivan yiğidin darbesinden ejder kuş ölmüş, mağarada yaşayan kızı almış, onun için dönmemiş” diye işitmiş.
Padişah mağaradaki peri kızına gıyabında âşık olmuş.
O bir bölük askerini toplayıp, o mağaraya doğru yol almış.
Yol yürüyüp, yürüyünce de bol yürüyüp üç günde mağaraya ulaşmış.
Dağın zirvelerine doğru toplardan gülle atmışlar.
Mağaranın etrafını asker tutmuş.
Yiğit dağın zirvesinde durup, bir büyük taşı yuvarlamış.
Yuvarlanan taş başka taşlara değip, beraberinde bir çok taşı yuvarlamış.
Düşmanın çok askeri dağın altında ezilmiş, kalanları kaçıp gitmiş.
Pehlivan yiğit mağaraya dönüp, hatunu ile Ömür sürmüş, insanlar bu vakayı işitip, pehlivana güvenip, onun hizmetine gelmeye başlamışlar.
Padişah günden güne halkının güvenini kaybetmiş. Pehlivanın yaşadığı mağaraya her gün yüzlerce, binlerce adam geliyormuş.
Lâkin Pehlivan onları misafir etmek için hiç bir şeyi olmadığı için üzülüyormuş.
Günlerden bir gün pehlivan yiğit uykudan uyanıp, karanlık mağaranın baş köşesinde iğnenin gözü kadar parlak ışık görmüş.
Gidip deliği genişletip oyup baksa, o tarafta büyük bir bağ, ortasında gösterişli köşkler, saraylar önünde türlü türlü meyveler olgunlaşmış, olgunlaşıp dibine düşmüşmüş.
Cam havuzların etrafı güllük, mermer sofalar, büyüleyici gözlü, şirin sözlü kızlar yiyecek hazırlıyorlarmış.
Kız ile o bağa geçmişler.
Kızlar onları hürmetle karşılamışlar.
O bağı kız ile yiğit kendilerine mekân tutup, rahat yaşamaya başlamışlar.
Bu bağdaki saraylarda her gün yüzlerce, binlerce misafiri ağırlamışlar.
Bu bağ evi kızın azap çektiği günlerinde gözünden akan yaşından peyda olmuşmuş.
(Çelpek Yakkan Kün”, s. 83-96)