Dua
İkindi ezanı okunmaya başlamış, cami bahçesindeki saklambaç da durmuştu.
Bilal dinlediği ezanı tekrar ediyor, ezberlemeye çalışıyordu.
Koşarak babasının yanına gitti: “Babacığım, ben de büyüyünce böyle güzel ezan okuyabilir miyim?”
“İnşallah oğlum! Çalışırsan elbette okuyabilirsin.”
Cami kapısına geldiğinde bir adamın kendi kendine bir şeyler söylediğini fark etti.
Yüzüne baktı, sırılsıklam terlemişti.
Çok perişan görünüyordu. Bilal’in kendisine baktığını görünce zoraki gülümsedi:
“Ey yerlerin, göklerin yaratıcısı, Halik olan Allah’ım!
Sen Alîm’sin, her şeyi bilensin.
Beni benden daha iyi bilirsin.
Ben de bildim artık kendimi, günahımı…
Yıllarca çalarak, soyarak kazandığım onca servetin haram olduğunu bildim.
Sen ki bağışlaması bol olansın, Gaffâr’sın, Gafûr’sun, beni affet!
Sen Tevvâb’sın, tövbemi kabul et!
Bir daha hakkım olmayana el sürmeyeceğim.
Sen Rezzâk’sın, rızkımı artır.
Bana helal kazanç yollan aç!
Yıllar oldu bir camiye girmeyeli, Allah’ın huzuruna durmayalı.
Belki en son senin kadardım.
Derin bir ah çekti. Bir daha, bir daha…
“Abdest alabileceğim bir yer var mı?”
“Evet amca, bakın şurada şadırvan var.”
Adam abdest alıp geldiğinde cemaat sünneti kılmış, farz için saf tutmaya başlamıştı bile.
Bilal’in hemen yanına durdu.
“Oh, ne güzel duygu binleriyle omuz omuza olmak!
Yanındakinden korkmamak, hakkında kötü düşünmemek ne güzel!..”
Çok ilginç bir adamdı.
Bilal’i çok etkilemişti.
Namaz sırasında adamın sarsıldığını hissetmişti Bilal.
Galiba ağlıyordu.
Namaz bitip duaya geçildiğinde olanlar oldu.
Adam ellerini açmış, hıçkıra hıçkıra dua ediyordu:
Sen Şâfî’sin, harap olmuş bedenime ve ruhuma isminle şifa ver!”
Bilal donmuş kalmıştı.
Bu nasıl bir duaydı böyle?
“Baba!” diyerek babasına döndüğünde onun da gözyaşları içinde kaldığını gördü.
“Âmin de oğlum!
Bu susuz çöle, yanık bağra amin de ki susuzluğu geçsin, acıları dinsin.”
“Âmin!” dedi Bilal bütün kalbiyle. Âmin!..
Kaynak: Diyanet