Dil Bela, Diş Kale

Varlar varmış, yoklar yok imiş; çölde bir sıçancık varmış.

Bu sıçancık uzun süreden beri hiç bir kedi karartısı (korkusu) görmeden, çölde han da sultan da kendisi olup, kendisinden küçük, aciz hayvanları vurup çarpıp horlarmış.

Bu sıçan gele gide şişmanlayıp gelişip kendi kendine:

“Şimdi, artık ben kediyle kavga etsem yenilmem (yenilmesem gerek) diye sürekli söylermiş.

Yine bir gün serinlik düşünce yuvasının ağzına çıkıp:

“Hay, bu ıssız yerde kedi avlayıp gezseydim” diye mest olup kükreyip otururken kumda, çölde dolaşan yabani bir kedi bunun sesini işitmekteymiş.

Bu sıçancık:

“Vallahi, benim bir kediyle oyun oynama hevesim vardı.

Ne yazık ki, kedi görünmedi, yok” deyip daha henüz sözünü tamamlar tamamlamaz o kedi arkasından gelip, belinden tutmuş da ısırmaya başlamış.

Sıçancığm gözü yuvasından fırlayacak gibi olmuş.

O sırada sıçancık, zorla arkasına dönüp kedinin yüzüne bakmış da:

“Ey hanım, ey hanım,
Yavaş sık, çıktı canım.
Issız yer diye söylemiştim,
Senin olmadığını düşünmüştüm” diye ağlamaya, inlemeye başlamış.

Fakat o sözler kedinin kulağına ulaşmamış.

Kedi onu iki yüzüp, bir yemiş.

You may also like

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir