Cimri ile Cömert

Çok çok eski zamanlarda, karganın hazinedar, kuzgunun müezzin olduğu çağlarda, bir Cimri ile bir Cömert varmış.

Günlerden bir gün bu ikisi arkadaş olup yola çıkmışlar.

Akşam olunca bunlar bir yere yemek yemeye oturmuşlar.

Cimri:

– Benim torbanın ağzı çözülmüyor, senin azıklardan yiyiverelim, demiş.

– Tamam, demiş Cömert, yiyelim.

Bunlar Cömert’in azıklarından yemişler.

Böyle bir gün yemişler, iki gün yemişler Cömert’in azıklarını, üçüncü gün bunun azıkları bitmiş.

Akşam olunca Cimri, Cömert’in uykuya dalmasını beklemiş, sonra da kaçmış gitmiş.

Cömert uykudan uyanınca bakmış ki, Cimri yok.

Bu kendi yoluna devam etmiş.

Yolda bir ev görmüş Cömert.

Girmiş bakmış, hiç kimse yok.

Masanın üstünde yarım bir ekmek varmış, Cömert ekmekten bir dilim kesip yemiş: “Herhalde bir sahibi vardır, bu evini diye girmiş sekinin altına, uyumuş.

Bir zaman sonra eve ayı, tilki ve sıçan gelmişler.

Sıçan, arkadaşlarına:

– Benim fırının yanında bir çömlek gümüşüm vardı, şıkırdayıp dururdu, demiş.

Ayı:

– Benim çukurlu yolun kıyısında at başı büyüklüğünde altınım vardı.

Birisi kızıp bakmış ona, azıcık olsun bırakmamış, demiş.

Tilki:

– Benim de çukurlu yolun kıyısında koyun başı büyüklüğünde gümüşüm vardı, biri kazıp bakmış da azıcık olsun bırakmamış, demiş.

Ayı, tilki ve sıçan gece bu evde kalıp sabah olunca çıkıp gitmişler.

Cömert, fırının üstüne bakmış; hakikaten bir çömlek gümüş var; onu almış.

Çukurlu yol boyunca gitmiş, oradaki at başı kadar altını kazıp almış.

Biraz gidince yine bir çukurda koyun başı kadar gümüş bulmuş, onu da almış.

Bu Cömert giderken bir ormana girmiş.

Burada kalın bir ağacın dibinde çiğnenmiş bir yer görmüş.

“Dur hele, ağacın tepesine çıkıp bakayım, ne olacak? demiş, çıkmış ağacın tepesine.

Akşam olup güneş batınca, ağacın dibine periler, cinler toplanmaya başlamışlar.

Epey bir cin toplanınca bunların başkanı ortaya gelip oturmuş ve şöyle demiş:

-Kör cin nerede?

Kör cin daha gelmemişmiş.

Onu getirmeye iki cin göndermiş.

Gidenler kör cini büyük bir saygıyla alıp gelmişler.

Cinlerin başkanı sormuş bu kör cine:

-Niye geç kaldın?

Kör cin ayağa kalkıp:

– Gecikmemin sebebi var, demiş.

Ben bir han kızını sihirlerdim.

Onu artık benden başka kimse iyileştiremez.

– Sen nasıl iyileştiriyorsun? Söyle, demiş cinlerin başkanı.

Kör cin söylemiş:

– O hanın üç yıldır kısır dolaşan bir kara ineği var.

Eğer han o ineği kesip etiyle bütün halkına ziyafet çekerse, kızı da elbette iyileşir.

Tan atınca cinler yine dağılmışlar.

Cömert dosdoğru han şehrine varmış.

Varıp şehrin kıyısındaki bir eve girmiş.

Hal hatır sorup:

– Beyim, şehrinizde ne gibi haberler var? demiş.

Ev sahibi:

– Haber şu: Bizim hanın kızı çok ağır hasta oldu.

Kızını iyileştirene Han, hanlığını da, kızını da vermeyi vaat etti, demiş.

– Öyleyse ben de han sarayına varıp bir bakayım, demiş Cömert.

Varmış saraya.

Kendisinin kızını tedavi edeceğini söylemiş hana, izin istemiş içeriye girmek için.

Han bunu içeriye almalarını emretmiş.

Girdikten sonra Cömert, kitabını çıkarmış, bakar gibi yapmış.

Biraz baktıktan sonra:

– Senin süründe üç yıl kısır kalmış bir kara inek olsa gerektir.

Sen o ineği kesip etiyle halkına ziyafet verirsen kızın iyileşir, demiş.

Han bunu kabul etmiş.

Cömert’in söylediklerini yapmış.

Çok geçmemiş, hanın kızı iyileşmiş.

Han Cömert’e kızını da hanlığını da vermiş.

Günlerden bir gün deminki Cimri de gezerken bu şehre uğramış.

Cömert’in yanına gelip nasıl han olduğunu, nasıl han kızıyla evlendiğini sorup öğrenmeye başlamış.

Cömert, buna onun kaçışından sonra bir eve girdiğini, orada altın gümüşler bulduğunu, sonra bir ormanda bir ağacın tepesinde çıkıp oturduğunu, birer birer hepsini anlatıvermiş.

Cimri, bunun böyle çabucak zengin oluvermesini pek kıskanmış.

O da çıkıp gitmiş, bahsettiği evi aramış.

Girmiş eve.

Evvelkisi gibi yarım ekmek varmış masada.

Cimri ekmeği alıp torbasına koymuş.

Kendisi de Cömert’in söylediği gibi sekinin altına girip yatmış.

Bir zaman sonra önce sıçan, arkasından tilki, onun arkasından da ayı gelmişler.

Bunlar bakmışlar ki, masanın üstünde ekmek yok.

Şüphelenmişler:

– Buraya mutlaka birisi gelmiş, diye konuşmuşlar.

Ayı sıçana:
– Hadi ara bakalım, kim gelmiş acaba buraya? demiş.

Sıçan fırının üstüne bakmış, kimseyi görememiş.

Ayı:

– Sekinin altına bak, demiş.

Sıçan sekinin altına girince Cimriyi görüp çekip çıkarmış oradan.

Sıçan Cimrinin tepesini zıplamış, tilki yüzünü tırmalamış, ayı da şiddetle vurup yıkmış.

İşte böylece Cimri, cimriliği yüzünden ne zenginleşmiş, ne rahat gün görmüş.

You may also like

Karga Ve Kurbağa

Karga Ve Kurbağa

Karga Ve Kurbağa,  Bir varmış bir yokmuş önce sürenin birinde, yalnız yaşam sürdüren bir karga ve ...

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir