Uzun yıllar önce yaşamış bir alim vardı. İnsanlar onu çok sever onun bilgisine güvenirlerdi. Bu büyük alim, insanlara güzel ahlaklı olmayı tavsiye ederdi. Allah’ın güzel ahlaklı kimseleri çok sevdiğini söylerdi. İnsanlar onu dikkatle izler ve davranışlarını örnek alırlardı.
Mevsim ilkbahardı. Yağmurlu bir cuma günüydü. Öğle vakti yaklaşmıştı. Alim, cuma namazına gitmek için hazırlık yapıyordu. Bugün Müslümanların en özel günüydü. Önce abdestini aldı. Güzel elbiselerini giyindi. Güzel koku sürdü. Çünkü Peygamber Efendimiz, “Mescide pis kokuyla gelmeyin. Müslümanları namazda rahatsız etmeyin, güzel kokular sürerek gelin.” buyurmuştu.
Alim de Peygamberimizin bu sözlerine uyarak hazırlıklarını tamamladı ve camiye doğru yola koyuldu. Dışarıda inceden inceye yağmur yağıyordu. Derken yağmur şiddetlendi. Yerde küçük göller oluştu. Seller aktı. Toprak yol çamurlaştı. Alim, yağmur azalana kadar bir yere sığınmaya karar verdi. Bir evin saçak altına girip beklemeye başladı.
Kıyafetleri ıslanmış, ayakkabıları çamurlanmıştı. Camiye bu çamurlu ayakkabılarla gitmek istemedi. Ayakkabılarını evin duvarına sürterek temizledi.
Bir müddet sonra yağmur yavaşladı. Alim de tekrar yola koyuldu. Camiye yaklaşmıştı ki birden ayakkabılarını temizleyerek başkasına ait bir duvarı kirlettiğini düşündü. Yaptığı bu davranışa çok üzüldü. Kendi kendine “Bu evin sahibinin gönlünü almadan nasıl cuma namazı kılabilirsin? Başkasının duvarını kirletmiş olarak Allah’ın huzuruna nasıl çıkarsın?” diye söylendi ve hemen evin sahibinden özür dilemek için geri döndü.
Hızlı adımlarla eve varıp kapıyı çaldı. Evin sahibi kapıyı açtı. Bu kişi Müslüman değildi. Farklı bir inanışa sahipti. Adam,
– Hoş geldiniz. Buyurun bir arzunuz mu vardı, diye sordu.
Alim üzün tülü bir şekilde başını önüne eğerek,
– Evet, sizden özür dileme ye geldim, dedi.
Karşısındaki adam şaşırarak,
– Ne özrü? Siz bana ne yaptınız ki özür diliyorsunuz, diye sordu.
Alim,
– Ey kardeşim! Ben senin evinin duvarında ayakkabılarımın çamurunu temizlemiştim. Üstelik bunun için senden izin de almadım. Yağmurun şiddeti, bu inceliği bana unutturdu. Yaptığım davranışın yanlış olduğunu sonradan anladım. Şimdi namaz kılmaya gideceğim ama Rabbimin karşısına kul hakkıyla çıkmak istemiyorum. Bunun için senden özür diliyorum. Lütfen bana hakkını helal et, dedi.
Karşısındaki adam hayretle konuştu:
– Peki, ama ne zararı var? Zaten evimin duvarları çamur içinde… Sizin sürdüğünüz ayakkabı, duvarı kirletmez ki!
Alim,
– Öyle olsa bile sizden izin almadan böyle yapmamam gerekirdi, dedi.
Ev sahibi,
– Size bu inceliği, insanların hakkını gözetmeyi, dininiz mi öğretti, diye sordu. Alim de,
– Evet, diyerek başını salladı. Bizim Peygamberimiz, “Müslüman, elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği kimsedir.” demiştir.
Bunun üzerine adam,
– O hâlde ben de bu güzel dine girmek istiyorum, dedi ve kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu.
Alim, karşısındaki adamın Müslüman olmasına çok sevindi. Gönül rahatlığıyla cuma namazını kılmaya gitti.