Çalışkan Meryem, Meryem, alarmının kulak tırmalayıcı sesiyle uyanmıştı. İlk ders saatine daha bir buçuk saat olmasına rağmen okula her defasında ucu ucuna yetişebiliyordu. İştahsız bir şekilde oturmuştu yine babasının hazırladığı kahvaltı masasına. Anne ve babasının işe yetişmek
için verdiği çabayı kendisi okula gitmek için veremiyordu.

Uyuklayarak ve dur kalklarla dolu okul yolculuğunun ardından kendisini sırasına zar zor atmıştı. İlk ders Sosyal Bilgilerdi ve Pelin öğretmenini sevdiği için kendine çeki düzen verip uykulu halini üzerinden atmaya çalıştı. Sıra arkadaşı Serap’a “Günaydın!” dedikten sonra defterini ve kitabını sırasının üstüne koymuştu bile. Öğretmen, sınıfı selamlayarak dersine başladı.

Ardından yıl sonuna kadar bitirilmesi gereken proje ödevlerinden bahsetti. Her sınıfa ve şubeye farklı konulardan oluşan bu projelerden Meryem’in sınıfına düşen ise “Şehirlerdeki nüfus yoğunluğunun azaltılması için kırsal kesime dönüşü sağlayacak projeler” olmuştu.

Meryem, o akşam yemekte, okulda neler olup bittiğini, Pelin öğretmeninin verdiği ödevden ve yıl sonuna kadar bitirmesi gerektiğinden bahsetmişti anne ve babasına. Bu ödevi nasıl yapacağını pek bilmiyordu çünkü İstanbul’da doğup büyüyen bir çocuk olarak kırsal kesimde neler yaşandığını kestiremiyordu.

Ailesi ona yardımcı olacaklarının sözünü verdikten sonra önümüzdeki hafta sonu hem ödevini yapmak hem de bu bahaneyle dedesini ziyaret etmek için annesinin doğup büyüdüğü Kocaeli’ndeki o sevimli köye gideceklerini söylediler Meryem’e.

O haftanın nasıl geçtiğini anlayamamıştı Meryem. Okula karşı isteksizliği tamamen bitmişti. Cumartesi sabahı yola çıkmışlardı. Dedesini İstanbul’daki evinde sık sık ziyaret etmişti Meryem ama ilk defa köydeki evini görecekti. Oraya gittiklerinde köyün hayal ettiğinden çok daha güzel olduğunu anlamıştı.

Köyün yolunda o kadar az araç vardı ki onun yerine her yerde otlayan hayvanlar, tertemiz akan derenin suyu ve onları izleyen meraklı ve bir o kadar da masum gözler… Hatta geceleri o kadar karanlık oluyordu ki, bu sayede yıldızları daha net görebildi.

Dedesi masayı bahçesinden topladığı meyve ve sebzelerle donatmıştı.
Domatesin kokusu, çileğin rengi ne kadar da canlıydı.

Tıka basa doyduktan sonra dedesiyle birlikte köy yaşamını
yakından görmek için dolaşmaya çıktılar. Meryem, âdeta röportaj
yapan bir muhabir ciddiyetindeydi. Sorulan soruların, verilen
cevapların, meraklı gözlerin ardından gel zaman git zaman
aylar boyunca Meryem, ailesiyle dedesini sıkça ziyarete gelmiş
ve orada birçok arkadaş edinmişti.

Yıl sonu yaklaştığında, ödevinin son halini dosyalayıp öğretmenine
verdiğinde karne gününü de dört gözle beklemişti. Çünkü Meryem bu sene hem okul birinciliği için çok çalışmıştı hem de en iyi proje ödevinin kendisininki olduğunu düşünüyordu.

Hem bu ödev sayesinde birçok şey öğrenmişti; kırsal kesime insanları yönlendirmek için iş imkânı yaratmak gerekiyordu. En güzeli insanların kendilerini doğa ile baş başa kalmasını sağlayacak, yazlık kültüründen ziyade temiz hava soluyup enerjilerini toparlayabilecekleri, trafikten, koşuşturmacadan uzak, stressiz ve sakin bir ortamda, doğal besinler
tüketerek vakit geçirebilecekleri bir bağ evi yapma düşüncesi olabilirdi.

Ödevini başarılı bir şekilde bitirmiş olmanın verdiği keyif ve kendisini tebrik eden öğretmenleri ile birlikte projesini bir kez daha anlattı.

Yavuz Eriş

ALMA DÖNÜŞ

You may also like

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir