
Bulgar Kalesinin Kuruluşu

Bulgar Kalesinin Kuruluşu
Nuh Peygamberin üç oğlu varmış.
Birinin adı Yafes imiş.
Yafes’in Gazi, Türk, Alp isimli üç oğlu varmış.
Yafes’in oğullan büyüyüp birbirinden yakışıklı, uzun boylu gençler olmuşlar.
Bir zaman sonra bunların arasına şeytan girmiş, araları bozulmuş.
Bu dargınlık hemen bitmeyip epeyi sürmüş.
Gitgide iş büyümüş.
Gazi ile Türk, iki abi kardeş, birbirine karşı savaş açmışlar.
Savaşta Türk, Gazi’yi yenmiş, bundan sonra da artık aynı yerde bir arada duramamışlar.
Türk, savaşta galip gelmiş olsa da, kendi kardeşiyle böyle bozuştuktan sonra bir arada durmaktansa başka yerlere gitmeyi uygun görmüş, ve başka birtakım yakınlarıyla, birlikte buradan uzak bir yere göçüp gitmiş.
Türk, gidip çok uzak, soğuk bir diyarda büyük bir suyun kenarına ulaşmış ve orada yerleşmiş.
Bu suyun-ırmağın o zamanlar adı yokmuş, ama yine de büyüklüğüyle, balıklarının çokluğuyla meşhurmuş.
Türk’ün yanında ikinci kardeşi Alp de varmış.
Bunlar şu suyun kıyısında yaşamaya başlamışlar.
Alp, çok yiğit bir kişi imiş.
O istese küçük dağları devirebiliyor, iki eli ile atları, sığırları kaldırabiliyormuş.
Bunların göçüp yerleştikleri bu yer sazlık ve koyu ormanlık bir yermiş.
Bu sebeple Alp, yürürken yağmurlu zamanlarda ayağına çamurlar. sıvaşıyor, kuru zamanlarda ise toz toprak rahatsızlık veriyor, yürümesini zorlaştırıyormuş.
Bu yüzden Alp her zaman yürürken oturur, çarığına bulaşan çamurları kazırmış.
İşte bundan dolayı yol boylarında düzlüklere tümsekler, küçük küçük tepeler oluşmuş.
Biktimir * köyünden Matak* köyüne giderken Ulu Göl boyundaki yuvarlak tepeler bu Alp’in çarığından kazıdığı çamurlardan oluşmuş, derler.
İşte bu Alp batır bir gün ava çıkmış.
O zamanlar ormanlar pek sık, uçsuz bucaksız olduğundan, avda uzun zaman eylenince yolunu şaşırmış, kaybolmuş; ağabeyi Türk’ün yanına dönememiş.
Alp uzun müddet ormanda yürüdükten sonra bir su kıyısına varmış.
O ırmak boyunda onunla aynı dilden konuşan, ancak tanımadığı kişiler yaşıyormuş.
Dilleri bir olunca kolayca anlaşmışlar.
Bundan sonra Alp, kendi ağabeyi Türk’ün yanına dönemediği için, bu kişilerle birlikte yaşamaya başlamış.
Alp bir süre sonra bunlarla karışıp gitmiş; hatta orada kendine bir kız da bulup evlenmiş.
Böylece Alp şu yerde evlenip, onlardan birisi olarak yaşamaya başlamış.
Alp bahadırın zamanla iki çocuğu olmuş, ancak bunlara bir türlü ad koyamamış.
Bu çağlarda insanlar yaylalarda keçe çadırlarda yaşıyorlarmış.
Günlerden bir gün, hava bozulup bulutlanmış, soğumuş.
Alp’in keçe çadır içinde beşikte yatmakta olan çocuklarından biri üşüdüğü için ağlamaya başlamış.
Çocuk ağlarken kolunu bura bura (Tatarca: “bulgaya bulgaya ) ağlıyormuş.
Alp, çocuğun ağladığını görüp avutmaya çalışmış; beşiğini sallamış, ninniler söylemiş.
Çocuk yine de susmamış, ellerini bura bura ağlamaya devam etmiş.
Çocuk uzun zaman ağlayınca Alp’in aklına bir fikir gelmiş.
Bu çocuk boş yere böyle ağlamıyordur, bu artık çok uzadı, onun böyle ağlamasında neyse bir hikmet vardır, diye düşünmüş.
Böyle düşünürken gönlüne: Bu çocuğun ağlamasının sebebi daha adının olmayışı olsa gerek, ad koysak belki de ağlamayı keser, diye bir düşünce gelmiş.
Bundan sonra çocuğa ad koymak istemiş.
Hatunuyla istişare edip, çocuk ağlarken ellerini bura bura (bulgaya bulgaya) ağladığından ona Bulgar adını koymuşlar.
Bulgar adı Alp’in ve hatununun çok hoşuna gitmiş.
Onlar ikinci çocuklarına da bir ad koymak istemişler.
Karı koca ikisi bir bu konuda çok düşünmüşler, söyleşmişler.
Çok zaman geçmiş.
Sonunda ikinci çocuklarına da Burtas adını koymuşlar.
Böylece, bunların ikinci çocuklarının adı da Burtas olmuş.
Alp’in çocukları da kendi gibi yiğit olmuşlar.
Onlar da o yerde babalarıyla birlikte ömür sürmüşler.
Bu çocuklar büyünce ikisi iki ayrı yerde kale kurup orada yaşamışlar.
Bulgar’ın kurduğu kale “Bulgar ismiyle meşhur olup, nice yüz yıllar pek çok hanların hüküm sürdüğü bir şehir olmuş.
İşte bu Bulgar şehri, şimdi İdil boyunda harabesi olan Bulgar şehri imiş.
Burtas’ın kurduğu kale de zamanla büyüyüp, Burtas şehri ismiyle meşhur olmuş.
Bu iki kalede yaşayan kişilerin çocukları çoğalıp, çok yıllar sonra bir tohumdan iki halk, birisi Bulgar, birisi Burtas vücuda gelmiş.
Bunların ikisinin dili başta aynı imiş, ama uzun yıllar geçince dilleri de biraz değişip gitmiş.