Benim Masal Dünyam, Nil, arkadaşlarıyla eğlenceli oyunlar oynadıktan sonra küçük tatlı odasına çekildi. Çok sevdiği annesinin ona aldığı teleskopla ışıl ışıl ışıldayan yıldızları izlemeye başladı. Gelecek yıl okula başlayacaktı. “Bu gördüğüm yıldızları ve tonton ay dedeyi okuldaki tüm arkadaşlarıma anlatacağım” diye geçirdi içinden.
Nil, teleskopun başında zaman geçirirken babası seslendi, “Niiiilll, bugün çok yoruldun, uyku saatin geçiyor güzel kızım.” Nil babasını dinler mi hiç?
Aradan birkaç dakika geçmeden babası odasına geldi. Nil’in uyumadığını görse de gökbilimlerine ilgi duyması hoşuna da gidiyordu. “Uzayı çok mu merak ediyorsun bakalım sen?” Nil elbette çok merak ediyordu. “Bana biraz anlatır mısın babacığım? Orada yaşam var mı? Orada insanlar, çocuklar var mı? Mesela oyun oynarlar mı arkadaşlarıyla?” Babasının aklına Nil’in soruları
karşısında bir masal anlatmak geldi. “Ben sana bir masal anlatayım o zaman, hem de uzayla ilgili…” Nil, yatağına uzanıp heyecanla babasını dinlemeye koyuldu.
“Bir varmış bir yokmuş. Başlayalım bakalım meraklı Nil’in masalını anlatmaya. Gecenin kararttığı gökyüzünün derinliklerinde, yıldızların ötesinde, bir tek insanın bile olmadığı Işıltı adında bir ada vardı. Bir insanın Işıltı Adası’nı keşfetmeye gideceği haberi kulaktan kulağa yayılıyordu.
Şimdiye kadar çok uzak olduğu için kimse bu adaya gitmeye cesaret edemiyordu. Kasabada bu işi yapabilecek tek kişi, gücü dilden dile dolaşan kralın kızı Nil’di. Canlı ve gösterişli törenle uzay aracı Kosmik’e bindi ve uzun bir yolculuğa koyuldu. Her şey yolunda gitseydi Işıltı Adası’na varacak ve yaşadığı yerde kahraman ilan edilecekti.
Fakat ne olduysa bilinmeyen bir cisme sert bir şekilde çarpmasıyla oldu. Uzay gemisi düşüşe geçti ve uzayda kapkaranlık başka bir adaya düşüverdi. Etrafında belli belirsiz ağaçlar ve ağaçların devamında uzun duvarları olan kaleye benzeyen, uğultulu sesinin insanı ürperttiği küçük bir şato olduğunu fark etti. Nil, bu düşüş sonrası arızalanan Kosmik’i tamir etmek için, şatodan yardım almayı düşündü. Birden omuzlarına ışıklar saçan sinek büyüklüğündeki periler, hızlıca konup konup uçarak şarkıya benzeyen tuhaf sesler çıkarmaya başladılar.
“Gitme, gitme, cadı var orada… Gitme, gitme, cadı var orada…” Nil, perilere cadının şatosundan, belki aracını tamir edebileceği parçaları bulabileceğini
söyleyince periler, “Git, git, ama sakın meyve yeme…
Git, git, ama sakın meyve yeme…” dediler. Nil şatonun kapısına kadar geldi. İnsanın içini ürperten uğultular git gide yaklaşsa da yürümeye devam etti.
Gıcırdayan ağır kapıyı açtı ve şatoda yürüdü, karnı da çok acıkmıştı. Gözü masada duran parlak mı parlak, olgun mu olgun, lezzetli mi lezzetli görünen meyvelere takıldı. Periler çıldırmış gibi kafasına, kulağına konmaya başladı. “Yeme, yeme, sakın meyve yeme, cadı seni tutsak eder.” Nil, perileri dinlemedi. Bir elmadan ne olabilirdi ki? Elmadan irice bir ısırık alır almaz şimşekler çaktı şatoda, yerden rüzgârlar esmeye, toz bulutu gibi Nil’in
çevresini sarmaya başladılar. Kötü sesli Cadı karanlığın içinden homurdanarak çıkarken, periler de pencereden kaçıverdi. Cadı çok sinirlenmişti, kimseyle meyvelerini paylaşmazdı.
Kimdi bu elmasını yiyen? “Sen nasıl benim şatoma izinsiz girer ve meyvemi
yersin?” Nil biraz da korkarak, “Çok acıkmıştım, yemek zorunda kaldım. Hem bizim kasabamızda herkes eşyalarını ve yiyeceklerini paylaşır.” Cadı aynı sertlikte devam ederek, “Burası benim şatom ve bunların hepsi bana ait. Artık benim tutsağım olup benimle yaşayacaksın, sana büyü yapacağım.” Nil haykırdı ve “Neden bu kadar yalnızsın peki? Koca şato yüzlerce insana yetecek büyüklükte” dedi. Cadı da aslında yalnız yaşamaktan sıkılmıştı ama hiçbir zaman insanlara güvenmemişti.
“Sana bir önerim var. Eğer sihir yaparak benim uzay aracımı tamir edersen, seni bir günlüğüne kasabama götürebilirim. Beğenmezsen geri dönersin.”
Cadı korkmasına ve çekinmesine rağmen bir günden bir şey olmayacağını düşündü ve teklifini kabul etti. Karanlık şatodan çabucak Kosmik’in yanına geldiler. Periler ağaçların arkasından saklana saklana hayretler içinde Cadı’yı ve Nil’i izliyorlardı.
İlk defa Cadı’yı dışarda görüyorlardı. Cadı, aracı sihirle çalışır duruma getirdikten sonra, bir şartla Nil ile geleceğini söyledi. Şartı da, insan olarak kasabaya gidecek ve kendisinin Cadı olduğunu da asla kimselere söylemeyecekti. Nil bu şartı kabul etti ve Cadı kendini yaşlı tonton bir teyzeye dönüştürdü.
İkisi birlikte yola koyuldular. Uzun bir yolculuğun ardından güzeller güzeli kasabaya ulaştılar. Herkes heyecan içinde Nil’den Işıltı Adası’nı anlatmasını istedi. Cadı ve şatosu dışında yaşadığı her şeyi anlattı. Cadı’nın dönüştüğü yaşlı tonton teyzenin, aracını tamir etmesine yardım ettiğini söyledi onlara.
Bunu duyan kral ve diğerleri, yaşlı tonton teyzeye hediyeler vermeye başladılar. Cadı çok mutlu olmuştu, hiç insanları böyle hayal etmemişti.
Bir karar aldı ve Nil’e dönerek, “Senin de iznin olursa ben bu kasabada kalmak istiyorum. Seni, kasabanı ve bu güzel insanları çok sevdim” dedi. Nil çok mutlu oldu ve kabul etti.
Cadı, yaşlı tonton teyze olarak kalmak için dönüşü olmayan bir sihir yaptı ve artık o da şirin kasabanın güzel insanlarından biriydi. Masal bitmişti ama Nil çoktan uyumuştu bile. Babasının okuduğu güzel masal belli ki onu çok mutlu etmişti, uykusunda gülümsüyordu.
Ömer Sağlam