Aslan ve Fare, Yoksul fare koca ormanda hep korku içinde yaşarmış. Tilkiden korkar, kurttan ödü kopar, en çok da yabankedisini görünce dehşete düşermiş. Bırakın bu yabani hayvanları, çevresinde bir dal çıtırdasa yüreği ağzına gelir, korkudan bayılacak gibi olurmuş.

Fare artık bu korkuya dayanamayacağını anlayınca ormanın kralı aslana
gitmiş:

“Sayın kralım” demiş, “sizden küçücük bir ricam olacak. Şu ormandaki
bütün hayvanlar arasında en zavallısı benim. Ne kadar kötü bir kaderim var!
Bütün ömrüm korkudan titremekle geçiyor. Bir yaprak düşse dizlerimin bağı
çözülüyor. Bu korkuya artık dayanabilmem olanaksız. Siz bu koca ormanın
kralısınız. Sizin kükremeniz bile herkesi dehşete düşürmeye yetiyor. Beni ko-
rumanız altına alabilirsiniz.

Bu kadar geniş bir mağarada yaşıyorsunuz. Beni de buraya kabul edin lütfen. Size hiçbir rahatsızlık vermem. Ayağınızın altında dolaşmam, sesimi bile çıkarmam. Bir köşede otururum. Varlığımla yokluğum belli bile olmaz.”

Aslan bütün bu anlatılanları sesini çıkarmadan dinliyormuş. Farecik asla-
mn bu suskunluğunu hayra yormuş. Ormanların kralı ricasını kabul edecek
sanmış. Biraz daha ısrar ederse bu iş olacak diye düşünmüş:

“Ben sizin bu iyiliğinize layık olmadığımı biliyorum, ama kim bilir, ne ka-
dar işe yaramaz gibi görünsem de, belki bir gün bir işinize yararım. Size olan
borcumu ödeyebileceğim bir fırsat çıkar karşıma.”

Aslan çok sinirlenmiş. Öfkeden gözleri çakmak çakmak olmuş:

“Bak sen terbiyesize!” diye kükremiş. “Sen kendini ne sanıyorsun? Benim
gibi koca bir kral senin gibi bir bücüre mi muhtaç olacak! Senin bana ne yararın dokunabilir ki? Defol başımdan! Seni bir pençe darbesiyle duvara yapıştırmadığım için de yaşamın boyunca bana dua et!”

Farecik öyle korkmuş, öyle korkmuş ki, o korkuyla bütün ormanı bir nefes-
te koşup başka bir bölgeye taşınmış. Bir deliğe girip oradan uzun bir süre hiç
çıkmamış.

Aslan ise bir süre daha farenin haddini bilmezliğine sinirlenmiş, sağa sola
sataşmış. Sonunda sakinleşmiş. Karnının acıktığını hissedip ava çıkmış. Ama
yolunun üstünde gizli bir tuzak varmış. Çukuru göremediğinden, içine düşü-
vermiş.

Ormanın kralı aslan bu, öyle çukurlara düşüp kalır mı? Hiç korkmadan yukarı doğru sıçramaya hazırlanırken, çukurun içinde bulunan ağın bütün vücudunu kapladığını görmüş. Bir kez daha sıçramaya çalışmış, ama boşuna. Ağ inceymiş, ama çok sık dokunmuş ve aslanın bile koparamayacağı kadar

sağlammış. Bütün gün kendini kurtarmak için çalışan aslan, akşama doğru
buradan çıkamayacağını anlamış.

“Ah benim aptal ve gururlu kafam!” diye dövünmüş. “Eğer bu sabah o fa-
reyi kendime küstürmeseydim, o keskin dişleriyle bu ağı keser, beni ölümden
kurtarırdı! Oysa şimdi kendi akılsızlığım yüzünden burada öleceğim. Başka-
larını küçümsemeseydim, herkesin kendince bir işe yarayabileceğini anlamış
olsaydım, buradan kurtulup yaşayabilirdim!”

TOPRAK ANA VE İKİ HEYBE

You may also like

Comments

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir