Ali, Hz. Mevlana’yı Ziyaret Ediyor

Dedesi Ali’ye Konya’yı gezdirme sözü vermişti. Ali o günü iple çekerken beklediği gün nihayet gelmişti. Ali çok heyecanlıydı. Konya’nın bir çok tarihi ve turistik yerlerini gezecekti. Ama Ali en çok Hz. Mevlana’nın türbesini merak ediyordu.

Hz. Mevlana’nın türbesinin yanına gelmişlerdi. Ali heyecanlı bir şekilde: “Dedeciğim, burası ne kadar da güzel bir yer!” diyerek heyecanını gizleyememişti.

Dedesi Ali’ye dönerek: “İster misin sana Hz.Mevlana’yı anlatayım ?”

Ali: “Tabiki dedeciğim, buna çok memnun olurum.”

“Hadi O zaman dinle bakalım Ali.

Aşkı aramak adına çıkılan bir yolda hamdım, piştim, yandım şeklinde özetlenen bir yaşam.

Ve bu yolda Horasan’dan Karaman’a ve oradan da Aşk’ın ateşinin yakıldığı Konya’ya gerçekleştirilen bir yolculuk.

Dünyaya bir güneş gibi doğacak olan ve insanlığa sevdanın ne olduğunu öğretecek bir hak aşığı Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî…

Neden aşka çıkar her sözü Sultânü’l Ulemâ’nınki?  Bütün eserlerini aşka bina eder. Kâinatın yaratılışını, hayatın özünü aşk şekillendirir,der.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (as)’a olan aşkını kalbinin en derinliklerine kadar özümsemiş, Allah aşkını yani muhabbetullahı ise özünde yaşayan bir Allah dostudur.

Aşktan nasibi olmayanlar nasipsizdirler. Kaçırılan şey dünyaya olan muhabbet yüzünden ebedi ahiret hayatıdır. Madem dünya aşk üzerine yaratıldı.

Neden insanoğlu gerçek aşkı aramaz ki?

Aşkı en basite indirgeyip paçavra bir bez parçasına çeviren şıpsevdiler türemeye başladı bu günlerde. Sevda’nın şekli değişti. İsimde kaldı birçok şey. Manaya eremedi, özünden koptu sevdalar. Yalancı muhabbet oyunu oynamaya devam eden birçok kimse, en ufak bir olayda düşman oluverdi nedense. “Seni çok seviyorum” sözü kolayca ağızdan çıkıverdi. “Halbuki yalandı!” gerçek sevdayı, kalbin o en derin muhabbetini anlayamadık. Ya da işimize mi gelmedi nedir?

Gerçek Aşkı şöyle anlatır Hz. Mevlana : Cebrail gibi, akıl ile insan Allah’a ulaşamaz; yarı yolda kalır. İnsanla, Allah arası bir deniz mesafesi ise; akıl bu denizde bir yüzücü, aşk ise bir gemidir. Yüzmek güzeldir ama uzun bir yolculuk için yeterli değildir. İnsan yüzerken yorulabilir, boğulabilir. Ama gemiye binen hedefine ulaşır. (Mesnevi IV/ 1423-27)

Hz. Mevlânâ ile Şems-i Tebriz’i arasındaki muhabbeti kimse anlayamaz. Dışarıdan dünya gözüyle bakan kimse onlara “Deli” der geçer. Gerçek aşkı soranlar olur “Âşıklık nedir?” “Benim gibi olursan bilirsin!” (Mecalis-i Sab’a,82) cevabını alır.

İşte Aşkı bu denli özünde yaşayan Sultânü’l Ulemâ ölüm gecesine “Şeb-i Arûs” yani “Düğün gecem” der. Bunu anlayamayanlara ise şöyle seslenir : “Ölümü korkutucu kılan, onu zorlaştıran, şu ten kafesidir. Teni bir sedef gibi kırdığın zaman, ölümün bir inciye benzediğini sen de göreceksin!”

Ölüm gecesini düğün gecesi olarak nitelendiren hak dostu maşuku olana yani Allah’a kavuşmanın adına Şeb-i Arûs diyecektir.

Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!

Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir

Şimdi dünyanın dört bir yanında aşkı arayan birçok insan akın akın Mevlânâ’nın daveti üzerine  “ Gel, gel, ne olursan ol yine gel, İster kâfir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel, bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir, yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel…” çağrısını anlamak üzerine Mevlânâ ya gelmektedir.

İşte küçük torunum Ali. Hz.Mevlana Allaha ve Peygamber Efendimize aşkla bağlı bir hak dostuydu.İstersen artık Hz. Mevlana’nın kabrini ziyaret edelim.

Gerçek aşkı arayan gönüllere selam olsun,

Muhabbeti bulanlara işte o zaman aşk olsun!

Selam, dua ve muhabbetlerimle.

Yazan: Bayram MİROĞLU

You may also like

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir