Aldanan Kurt

Bir varmış, bir yokmuş; evvel zaman içinde aç bir kurt varmış.

Günlerin birinde bu kurt, av ararken çölde kalmış bir kuzucuğa rast gelmiş.

Kurt bu kuzucuğu yemeyi düşünüp, niyet edip:

“Ey kuzucuk, ben küçük hayvanları yemem, diye karar almıştım fakat, üç günden beri elime av düşmedi, açlıktan ölmek üzereyim.

Sonra kuzunun eti çok tatlı olurmuş derler.

Bu yüzden şimdi seni yemesem olmayacak” der.

Kuzucuk:

“Zararı yok, kurt ağa, yersen ye!

Sana, kuzunun eti tatlı olur diyenlerin de canı vardır.

Yalnız benim etimi tuz ve karabiberle yersen çok daha tatlı olur.

Hani, daha ağzımdan süt kokusu gitmediği için, etim öyle tatlı olmaz mı ki diye korkuyorum”der.

O zaman kurt:

“Senin bu sözünü önceden duymuştum.

Öyleyse yürü gidelim.

Evinizden biberle tuz al çık.

Sonra etine eker de yerim” der.

Kuzucuk:

“Vay, kurt ağa, bu söylediğin olmaz”.

“Niye olmaz?”

“Niyesi şu, seninle birlikte varırsam biber de, tuz da olmaz.

Sahiplerim beni bağlarlar.

Seni de öldürürler veya döverler”.

“Ee o zaman ne etsek ki?”

“İyisi mi, sen burada bekle.

Ben hemen gider de biberle tuz alır gelirini” diye kuzucuk cevap verir.

Kurt:

“Öyleyse çabuk gidip gel.

Ben çok acıktım.

Beni aldatma” deyip ona izin verir.

Kuzucuk da:

“Hey, seni aldatmak olur mu, kurt ağa!

Şimdi hemen gidip gelirim” deyip sıçrayıp gider.

Kurt bir süre bekler, fakat kuzudan haber çıkmaz.

Onun o gidişi, gidiş olur.

Kurt/kendisinin aldandığını anlayıp başını aşağıya eğip dingildeyip gider.

O şekilde giderken önünden bir keçi çıkar.

Kurt, keçiye:

“Ey keçi dost, ben çok açım.

Onun için seni yiyeceğim” der.

O zaman keçi:

“Olur, kurt ağa, yiyeceksen ben hazırım.

Fakat, gördüğüm kadarıyla sen çok acıkmışsın.

Bir beni yemekle doymayacağım düşünüyorum” diye söze başlar.

Kurt:

Doymam da ne demek; önceki gibi olmadan, seni bir yiyeyim; ondan sonra sonrasını görürüz; düşünürüz”.

“Öyleyse son olarak bir fikrim; teklifim var, kurt ağa!”

“Söyle, nasıl bir teklif?!”

“İşte şu tepenin arkasında benim iki tane oğlağım otlamakta.

Ben gidip, onları alıp geleyim.

Sen üçümüzü ye de; iyice bir doy.

Sonra beni yesen yavrularım yetim kalır.

Böylesi hem sana, hem de bize uygun”.

Kurt:

“Haydi öyleyse yürü; oğlaklarının yanma birlikte gidelim” der.

Keçi:

“Yok, kurt ağa, birlikte gitmemiz olmaz.

Eğer ikimiz birlikte gidersek oğlaklarım seni görünce fırlayıp kaçıp giderler.

Sen burada dur, ben kendim gidip onları hemen alıp geleyim” der.

Kurt, keçinin söylediği bu söze inanıp onu koyuverir.

Keçi ise tepenin üstünden aşıp kaçıp gider.

Sonra kurt, keçiyi uzun süre bekler fakat keçiden hiç bir haber çıkmaz, gelmez.

Bir süre sonra kurt, bu sefer de tam olarak aldandığını anlayıp yine dingildeye dingildeye gider.

Bu şekilde giderken onun Önünden bir koyun çıkmış.

Kurt kendi kendine, “Şunu bari hemen yiyeyim” deyip koyunun yanma varmış da:

“Koyun dost, kötü görme, ayıplama, ben seni yemesem olmayacak” demiş.

O zaman koyun:

“Ey kurt ağa, sana gereksem, ben her zaman hazırım.

Fakat, sen çok acele etme.

Benim gidecek yerim yok, ne zaman yesen de olur.

İyisi mi, benim çok ilginç bir oyunum var.

Sen beni yemeden sana bu oyunumu öğreteyim.

Başına bir iş gelirse, onun sana da faydasının değmesi mümkün” demiş.

Kurt ona da hemen inanıp:

“Öyleyse, haydi öğret, görelim” demiş.

Ondan sonra koyun “Buna sıçrama oyunu” derler, deyip ayaklarını vurup, durduğu yerde bir iki defa sıçramış.

Sona doğru iyice uzağa sıçramış.

Sonunda hızla koşup kaçmış da, gözden tamimiyle kaybolmuş.

Kurt, Önceleri koyunun oyununa baksa da, sonra o gözden kaybolup gidince yine aldandığını anlayıp içi yüreği yanmış.

Aç kurt, aldandığını anlayıp, yine de yoluna devam etmiş.

Bu sefer giderken, onun önünden bir at çıkmış.

Kurt, paldır küldür atın yonma varıp:

“Ben seni yiyeceğim!” deyip ona saldırmak istemiş.

At ise:

“Dur, kurt ağa!” demiş.

“Niçin durmalıymışım?”

“Sebebini şu, kurtluğun gerçek olsa da beni yiyemezsin!”

“Niye öyle oluyor?”

“Sebebi sorarsan, bende kurtların padişahından sizin hepinize yazılmış emirname var.

O emirde, bütün kurtlar için beni yemenin yasak olduğu yazılı”

Bunun üzerine kurt:

“At kardeş, ben çok acıktım.

Şu mektubu, emri gözümle görmezsem sana inanacak değilim.

Hemen yiyivereceğim” der.

At da: “Tamam, gel, gör.

O mektup benim arka ayağımın toynağında asılı” der.

Kurt da: “Hani” deyip, atın arka ayaklarına yaklaşır.

At ise: “Vardır, iyice bak, kurt ağa!” diye söyleyip fırsatını bulur da ,iki ayağıyla kurdun tam alnına hızla teper.

Kurdun hemen gözü fırlayıp çıkar.

Kurt, çabalanıp yalarken inleye inleye şöyle şarkı söylemiş:

Gördün a bir kuzu,
Etini ye de, kemiğini kazı,
Neye gerekti, biber-tuzu?
Ey vay, gözüm, vay gözüm,
Özellikle de sol gözüm!
Gördün-a bir keçi,
Etini ye de kemiğini yığ,
Neye gerekti, üçü?
Ey vay, gözüm, vay gözüm,
Özellikle sol gözüm!
Gördün-a bir koyun,
Etini ye de bir doy (un),
Neye gerekti oyun?
Ey vay gözüm, vay gözüm.
Özellikle de sol gözüm!
Gördün-a bir at,
Etini ye de, yanında yat,
Molla miydin, müftü müydün,
Neyine gerek hat?
Ey vay gözüm, vay gözüm!
Özellikle de sol gözüm!

You may also like

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir