4-Tükeniş
Aşina kütüğe saldırmaya başladı ama onu yerinden oynatamıyordu.
Abikeye baktı gözleri öfke ile dolup taştı.
Bu nasıl oldu böyle? neden oldu? her şeyini yitirmişti.
Sürüsünü ailesini onun yaşamasının ne anlamı vardı.
Birden durduğu yer sallanmaya başladı, her yer sallanıyor ayakta zor duruyordu, etrafta alevler toz bulutunun etkisiyle biraz dinmişti ama bu sarsıntıda nereden çıkmıştı, gökyüzünden gelen ışık aklına geldi.
Abikenin yanında bulunan kayalar parçalanmaya başlayınca hemen geri sıçradı ve Abike kayaların altında kaldı, daha çok korkmuş ve yalnızlık onu daha çok öfkelendirmişti.
Kontrolsüz bir biçimde koşmaya başladı, nereye gittiğini bilmiyordu, bunun bir önemi de kalmamıştı artık, sadece koşuyor aklında ve gözlerinde sadece sürüsü vardı.
Sanki kendi ölümüne koşmak ister gibi deli bir heves içerisinde hareket ediyordu.
Etrafında olan bitenlerden bir haber koşarken ağaçlar devriliyor ve alevler yeniden yükselmeye başlıyordu.
Birdenbire gözleri kendi zihninde ki karanlıktan kurtuldu ve hemen neredeyse burnunun ucuna kadar gelmiş olduğu uçurumun farkına vardı aniden durmak istese de kontrolünü kaybederek yuvarlanarak bir ağaca çarptı.
Ağaç çoktan alev almış ve üzerindeki alevler aşinanın sırt bölgesinde ki tüylerini tutuşturmuştu can havli ile yerinden sıçradı.
Ağaç alevlerin etkisi ile güçsüz kalmış çökmeye başlamıştı, aşina ağaçtan mı yoksa üzerindeki ateşten mi kaçmalıydı?
Bunları aklında tasarlamaya çalışırken bulunduğu bölgede ki tüm ağaçlar teker teker devrilmeye başlamıştı, bunun üzerine aşina artık sona geldiğini kabul etti ve alevlere teslim olmak için boynunu eğdi.
Ağaçlar artık alev elbiseleri ile aşınanın üzerine doğru hızlıca düşüyorlardı.
Aşina gözlerini kapattığı sırada her sabah uyandığında hissettiği sabah yelini hissetti, artık bu onun son hediyesi olmalıydı diye düşündü, oysa bu yelin ona papatyaların kokusunu getirmesini ve her sabah uyandığı gibi bir sabaha tekrar uyanmayı ne kadar da çok isterdi.
Tüm yaşantısı saniyeler içerisinde gözlerinin önüne geliyordu.
Bu sırada artık rüzgâr şiddetli esmeye başlamıştı, aşina rüzgâra yüzünü döndü ve rüzgârın etkisi ile havada uçuşmaya başlayan ağaç parçalarını gördü.
Artık sona hazır olduğunu hissediyordu, bu durumdan kurtulmasının bir imkânı olmadığının farkındaydı.
Ağaçlardan biri çok yakınına düşmüş, düşmenin etkisi ile tozlar görüşünü iyice engellemişti, sıcaklık iyice artmış ve artık ayakta durmaya bile takati kalmamıştı, dumanında etkisiyle kendinden geçmek üzereydi ki, gözleri kapanmadan hemen önce bir suret görür gibi oldu.
Bir şey ya da biri onu bulunduğu yerden hızlıca kaldırmıştı, bunu hissediyordu kendini zorlayarak tekrar gözlerini açtı, onu taşıyan şey hızlı hareket ediyordu bunu sarsılmalardan da hissetmişti, ne olduğunu anlamak için başını doğrulttu ve daha önce görmediği bir varlık olduğunu fark etti ama tekrar gözleri kapandı.
Bu sırada varlık içinde bulunduğu ortamda çok panik içerisinde değildi, yalnızca koşar adımlarla ilerliyordu.
Arada sırada üzerine düşecek olan nesneleri etrafından uzaklaştırıyordu, bunun için rüzgâra fısıldıyor, rüzgâr onun dilediğini yapıyordu.
Böylece düşecek ağaçlar parçalanarak etrafa savruluyordu.
Kısa bir süre sonra aşina tekrar gözlerini zorlayarak açtı ve yere doğru eğilmiş başı ile göz gezdirdi, bu varlık iki ayak üzerinde ilerliyordu aşina şaşırarak, uykuya tekrar daldı.
Varlık bir mağara buldu ve içeri girdi, aşinayı mağaranın içerisine bıraktı.
Kendisi de mağara girişine giderek, yere diz vurdu sağ elini yumruk yapıp sol göğsüne sertçe vurarak şöyle seslendi;
Kayra Han yakarışlarımı duy!
Tanrım, Gök Tanrı
Sen güneş ışığındasın
Yere, göğe hükmedensin
Güneş gibi aydınlatan
Sen kayada, sen çaydasın.
Bir damla sudan kan, kandan can yarattın
Bize ebedi olan ateşinden, ışığından ver
Sen ateşte, sudasın
Gün doğusunda, batısındasın,
Gün ortasında, gece yarısındasın
Tengri, Ulu Tengri
Senin zenginliğin deniz gibi.
Ülgen emretti geldim, dileğimdir buyruğunu yerine getirmek, senden yardım diliyorum ki bu ateş sönsün yeryüzü ferahlasın, rüzgâr gökyüzüne dönsün buyruğunla su getirsin.
Bu sırada aşina tekrar gözlerini açmış ve bu yabancı varlığın yaptıklarını ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu, sabah yelini tekrar hissetti ve ardından gelen papatya kokusuyla yorgunluğunda etkisi ile uykuya tamamıyla teslim oldu, rüzgâr şiddetini arttırmış ve gökyüzüne çıkmıştı.
Ve Tengri Buyruk verdi;
Yağmur!
Devam Edecek…
Yazan: Önder ALTAY
Bu kısa öykülerden oluşan seri, genel olarak Türk Mitolojisi ve Türk destanlarının bütünleşmiş bir biçimiyle kurgulanmıştır.
5. Bölüm İçin Lütfen Tıklayın. 5-Yeni Hayat
İlk Bölüm İçin Lütfen Tıklayın. May-Tere Uyanış
[…] 4. Bölüm İçin Lütfen Tıklayın. 4-Tükeniş […]