Beklenmedik
İkili tüm güçleri ile koşuyorlar etraflarından gelebilecek tehlikelere karşı birbirlerini kolluyorlardı.
Abike gittikleri yollarda tecrübeli olmasına rağmen artık buralar tanınacak halde değildi ve gökten tehlike yağıyordu.
Gökyüzünün hiddetinin geçmesi ve yağmur yağması için içinden Tengriye haykırıyordu ama bunu belli etmiyordu.
Abike yüksek bir kaya gördü ve etrafın durumunu görmek için Aşinaya buraya çıkalım dedi.
Kayanın üzerine ulaştıklarında ileri de alev olmadığını ancak etraflarında bulunan bölgenin bu durumda olduklarını anladılar.
Abike gideceğimiz yer şurası diyerek yüzüyle işaret etti, bir an önce ulaşmamış lazım, Aşina onaylar bir şekilde tamam dedi.
Yola koyulmak üzere davrandıklarında gökyüzünden bir ışık yükseldi, eğer gökyüzüne bakıyor olsalardı kör olabileceklerini düşündüler, ışığın etkisi geçer geçmez her ikisi de gökyüzüne baktı.
Işıktan oluşan bir şeyin bulundukları bölgeye hızlıca yaklaştıklarını gördüler, Abike acele etmeliyiz, her ne oluyorsa iyi bir şey değil durum daha kötü olmadan buradan uzaklaşmalıyız diyerek atıldı ve aşina hemen arkasından koşmaya başladı.
Bulundukları bölge alevler içindeydi, ama ışık belirdikten sonra artık gökyüzünden sesler gelmiyor şimşekler çakmıyor ve yıldırımlar kesilmişti.
Abike bunun farkındaydı ama aşina hiçbir şey düşünmeden sadece abikeyi takip ediyordu.
Abike aşinanın durumunu kontrol etmek için kısa bir süreliğine arkasına döndü, aşina koşuyordu, önüne döndüğün de ise yere devrilmiş bir ağacı geç fark etmiş oldu.
Üzerinden atlamak için zıpladı ama ağaç iri ve ateşler içindeydi abike takılıp düştü ve yuvarlanmaya başladı.
Aşina hemen yanına yetişerek; üzerinde ki alevleri söndürmek için toprak attı.
Abike iyi misin?
İyiyim, yola koyulalım yoksa bizim sonumuzda diğerleri gibi olacak
Haklısın.
Tekrar yola koyulan ikili iyice bitkin bir hale gelmişti üstelik abike artık yaralıydı.
Hayatlarını geçirdikleri ve minnet duydukları orman artık onların düşmanı gibi ateşten zırh giyinmişçesine üzerlerine hücum eden bir ordu düşman gibi saldırıyordu.
İkili durmaksızın koşuyorlardı kısa bir süre sonra yüksek bir ses duyuldu ve yer sarsıldı.
Aşina buna anlam verememişti, abikeye baktı, abike sanırım o gördüğümüz ışık artık yukarıda değil dedi.
Her ikisi de bunun sonucunda ne olacağını kestiremedi ama ses çok uzaklardan gelmiyordu daha fazla korktular.
Yola devam etmek için davransalar da büyük bir toz bulutuyla birlikte alevler her yerlerini sarmışlardı.
Birbirlerini dahi göremez bir durumdalardı.
Ne seslenebiliyorlar nede koku alabiliyorlardı toz bulutu o kadar yoğundu ki ağızlarını açsalar toprak dolacak burunlarını kullansalar hemen tıkanacaktı.
Kısa bir süre birbirlerinden bihaber şekilde beklediler.
Toz bulutu hızlı bir şekilde esiyor onlarda pençeleri ile toprağa sımsıkı tutunmuş ve toprak üzerine uzanmışlardı.
O etkiyle zaten tutuşmuş ve dirayeti düşmüş olan ağaçlar dallarından köklerinden kopmaya başlamış, toz bulunun içerisinde savruluyorlardı.
Kocaman bir kütük parçası abikenin olduğu yere doğru hızlıca geldi ve abikeyi tüm gücüyle tutunduğu topraktan koparıp biraz önceki kayalara kadar savurup onu kayalara vurmuştu.
Toz bulutu geçer geçmez aşina abikeyi aradı, gözleri ile bulamayınca kokusunu aramaya başladı, kokusunu aldı ve o tarafa doğru koştu.
Ulaştığında abikenin kanlar içerisinde üzerinde kocaman bir kütük parçasıyla sadece nefes alabildiğini gördü.
Abike seni kurtaracağım dayan diye seslendi.
Aşina diye kendini zorlarca cevap verdi abike, git.
Gitmen gereken yeri biliyorsun.
Artık bir sürümüz olmasa da bu kara günde biter, artık alfa sensin git dedi.
Devam Edecek…
Yazan: Önder ALTAY
Bu kısa öykülerden oluşan seri, genel olarak Türk Mitolojisi ve Türk destanlarının bütünleşmiş bir biçimiyle kurgulanmıştır.
4. Bölüm İçin Lütfen Tıklayın. 4-Tükeniş
[…] Üçüncü Bölüm İçin Lütfen Tıklayın. May-Tere Beklenmedik […]