Biraz soluklandılar tulparla birlikte, birbirlerine bakıp olsa olsa erlik işidir bu dev dediler, güldüler. Hava neredeyse kararmak üzere diyerek, geceyi Baykal gölünün başında geçirdiler. Önce avlanıp aş edindiler. Ateş yakıp geceye ışık saçtılar, istirahate çekilen May-tere ve tulpar, suyun içerisinde ki yayın balığı tarafından izlendiklerinin farkında değillerdi.

Yayın balığı bir sıçrama ile kendini karaya attı, çırpınırken bir anda saçları âdete yerleri süpüren, vücudu kıllarla kaplı, kara görünümlü, iki gözü önde diğer iki gözü arkada ateş kızılı gözlü, üç kollu, üç bacaklı, kaşla göz arasında aksakallı arçuraya dönüştü.  Kısa bir süre May-tere ve tulpara baktı, iyice uyuduklarından emin olunca, önce tokat şaklaması yaptı, daha sonra kahkaha attı, fakat hiçbir tepki alamadı, onları etkileyip yok etmek istedi, ruhlarını çalıp oyun etmek erlik gözüne girmek istedi, ama başaramadı. Devi ne hale getirdiklerini hatırlayınca çekindi ve kendisinin yeterli olamadığını anlayınca, bir baykuşa dönüşerek beyine görüp işittiklerini anlatmak için kanat çırptı.

Beyine ulaştığında onu şenlikte buldu, efendimiz siye diyeceklerim var diyerek birlikte başka bir yere geçtiler. Arçura gördüklerini, devin durumunu bir, bir erliğe iletti, erlik çekil ve yerine geri dön takibe devam et diyerek Arçuranın yanından ayrıldı.

Çok kızmıştı, öfke doldu, May-tere seni maiyetimdekilere yedirmezsem, seni onlara oyuncak etmez, kemiklerinden çorba yapmaz sunmazsam, kendi ateşimde yanayım diyerek söylendi küfretti. Sinirlendikçe sinirlendi, öfkeden köpürdü ve seslendi;

Yel beğen!

Huzura çıkan Yel beğen, buyur beyim.

Akdeniz de nöbet tutasın ben dahi gelsem salmayasın, edebilirsen canlı getiresin, edemezsen ölü bedenleri bana getiresin.

Emir sizindir beyim diyerek huzurdan ayrıldı ve yola düştü.

Erlik hırs doluyordu, ordusunu düzenlemeye devam etti, May-tere denilene fırsat verecek değildi, onun gözünde May-tere sadece bir insan parçasıydı. Gülümsedi belki de hizmetime alarak köle ederim diyerek keyiflendi.

Sabahın ilk ışıklarıyla uyanan May-tere ve tulpar, sabah aşı için hazırlıklarını yapıp ateşi yeniden canlandırdılar. Bir süre dinlenip kendilerine geldikten sonra, May-Tere elini göğsüne soktu Ulu kayın hediyesi meyveyi çıkarttı bir diş aldı, görev vaktidir dedi. Suya atladı. Meyve ona suda nefes alma yeteneği verdi, May-Tere yüzdü denizler aşarmışçasına, gök yüzünde kuşlar gibi kanat çırparmışçasına yüzdü, gölün dibine yaklaştıkça bir çatlak gördü o tarafa yöneldi. O yaklaştıkça çatlak büyüdü, o yaklaştı çatlak yarık oldu. Sonunda gölün dibine vardı, yarıktan içeri girdi, bir müddet daha yüzdü, çok karanlık oldu, güneş ışıkları fayda etmez oldu, May-Tere sadece yüzüyor karanlık içerisinde nereye gittiğinin farkında bile değildi, sadece hissediyordu, lakin hisler gözler görmeyince tereddüt ediyordu.

May-Tere istemeden de olsa heyecan duydu, görevinde hata yapmak korkusu içini sardı. Birden ak ana belirdi yanı başında ve fısıldadı, tereddüt etmeyesin yiğit May-Tere, kılıcını çıkart dedi, May-Tere kılıcını kınından hürmet ile çıkarttı iki elinde tutarak ak ana ya uzattı, ak ana üfledi ve kılıca ulu ellerini sürdü. Kılıç ışıldadı, parladı, güneş kesildi karanlık yarıkta her yer, her köşe görünür oldu. May-Tere sağ elini yumruk yaptı göğsüne vurdu ve teşekkür etti. Ak ana ışıldayan yarık içerisinde gülümseyerek kayboldu. May-Tere yoluna devam etti, o sırada aklına aşina geldi ve iyi olması için yüreğinden dua etti. Bir süre sonra büyük bir mağaraya geldi, ileriye baktığında mağaranın dibinde ulu balığı gördü, o kadar büyük tiki, gölün altında başka bir göldü sanki. Yaklaştı balık zincirlerle boynundan bağlanmıştı.

May-Tere yaklaşmaya başlayınca balık huzursuzlaştı, kimdir o diye seslendi ve hareket etmeye başladı, May-Tere bir anda davrandı ve balığı sıkıca kavradı, yedi yıl boğuştular balık kurtulmaya çalıştıkça her yer sallanıyordu, May-Tere bıkmadı sıkılmadı sıkıca tuttu. Balık en sonunda seslendi kimdir bu bana eziyet eden dedi?

Ben May-Tere kötü bir niyetim yoktur dedi, Ulu kayın beni gönderdi, düzen yeniden sağlanacak sana bilgi vermek için geldim, boynunda ki kolyenin bir parçasını almaya öksökö yü özgür kılmaya geldim dedi.

May-Terenin sözleri üzerine balık sakinleşti, May-Tere göğsüne doğru yüzdü ve dokundu, balığın göğsünden bir ışık çıktı, ışık madalyonun bir parçasına dönüştü, parçayı alır almaz, balık ferahladı derin bir nefes aldı ve seslendi.

Ulu May-Tere sağ ol var ol, o parça beni tutsak etti, ruhumu bana zindan etti dedi. Yüzgeçleri ile uzanarak iki kaburga kemiğinden verdi, bunları kabul edip yiyesin dedi.

May-Tere kaburgaları yedi, gücüne güç katıldı. Bundan sonra tereddüt etmeyesin, yeryüzünü eski huzurlu günlerine kavuşturmak için geldim diyerek, diğer kardeşin nerede dedi?

Kardeşlerimden biri Kara Denizdeydi, erlik ile vuruştular dedi, erlik altın bir yüzgecini söktü kara denize savurdu, bu yüzden kardeşim ak denize yerleşti dedi.

May-Tere tekrardan karaya çıktı. Biraz soluk alıp, tulparın sırtına atladı ve ak denize gidiyoruz diyerek. Ve yola koyuldular.

Devam Edecek…

Yazan: Önder ALTAY

Bu kısa öykülerden oluşan seri, genel olarak Türk Mitolojisi ve Türk destanlarının bütünleşmiş bir biçimiyle kurgulanmıştır.

Türk Mitolojisi Üzerine Kurgulanmış Fantastik Hikaye Serisi

Önceki Bölüm : 10- Ulukayın

İlk Bölüm İçin Lütfen Tıklayın. May-Tere Uyanış

You may also like

Başkurt

12-Umay

Aşinanın bilinci bir anda açıldı, gözlerini açtı ve etrafına baktı, karanlık bir yerde olduğunu fark ...
Başkurt

10-Ulukayın

Gecenin ilerleyen saatlerinde ufukta Ulu kayın göründü. Karanlık içerisinde etrafında uçan ruhların mavi ışığı altında ...

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir